„ Eûzü billâhi mineşşeytânirracîm! Bismillâhirrahmânirrahîm! “.
„ Sığınırım Allâh’a, taşlanmış ‘rahmetinden kovulmuş’ şeytanın ‘şerrinden’!*
>7:200, 15:34, 16:98<
Allâh’ın adıyla… Ki, sonsuz şefkatle merhamet edendir; inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir! “.*
>19:45, 21:42, 21:43, 39:38, 67:20, 67:28<
2:1 Elif, Lâm, Mîm…
Kur’ân’ın şifresi, anahtarı Hurûf-ı Mukattaa: ıkra.com
2:2 İşte bu kitap (Kur’ân-ı Kerîm) ki, kuşku yoktur onda!* Yönlendirilmeye ‘vesiledir, günahlardan’ korunanlara!
>2:2, 2:97, 7:52, 10:37, 10:38, 16:102, 17:9, 17:105, 17:106, 18:2, 25:32, 26:192, 26:193, 26:194, 26:195, 32:2<
2:3 O kimseler ki, samimiyetle inanırlar gıyaben ve uygularlar ‘titizlikle, gereğince’ ibadeti ‘namazı’!* Ve rızıklandırdığımız şeylerden onları, ‘Allâhû Teâlâ’nın rızası için’ bağış yaparlar!
>2:43, 2:238, 4:103, 11:114, 14:40, 17:78, 17:110, 19:31, 19:55, 20:130, 20:132, 21:73, 22:78, 25:64, 30:17, 30:18, 39:9, 50:39, 51:17, 51:18, 52:49, 73:2, 73:3, 73:4, 76:16<
2:4 ‘Yâ Muhammed!’, Ve o kimseler ki, samimiyetle inanırlar sana indirilen şeye (Kur’ân-ı Kerîm) ve senden önceki indirilen şeye ‘diğer mukaddes kitaplara’. Ve onlar âhirete kati inanırlar.
2:5 İşte onlar, Rablerinden yönlendirilme üzeredirler. Ve işte onlar… Onlar, iflâh olanlardır!
2:6 Muhakkak o kimseler ki, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlardır; eşittir uyardın onları, ya da uyarmadın onları, inanmazlar!*
>2:6, 6:12, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 8:55, 10:39, 10:40, 10:97, 17:10, 26:201, 26:202, 26:203<
2:7 Mühürledi Allâh, kalplerinin üzerini ve duymalarının üzerini ve görmeleri ‘idrak kuvveleri de’ örtülüdür (anlamak istemedikleri için, idrak kuvveleri kilitlidir).* Ve onlaradır, ‘cehennemde’ büyük azap!*
>3:108, 6:104, 7:101, 40:35, 64:11<
>2:167, 4:56, 6:30, 6:111, 7:53, 8:50, 10:52, 16:85, 39:71, 67:8, 69:25, 78:40, 89:23<
2:8 Ve insanlardan kimileri diyor ki: „ Samimiyetle inandık Allâh’a ve âhir ‘son’ güne! “. Ve onlar samimiyetle inanmamışlardır!
2:9 ‘Zanlarınca’ kandırırlar Allâh’ı ve samimiyetle inanan kimseleri. Ve ‘aslında’ kandıramazlar benliklerinden başkasını.* Ve ‘bunun’ farkında ‘bile’ değillerdir.
>14:30<
2:10 Kalpleri ‘şüphe, inkâr’ hastalıklılara bu yüzden ki, artırdı onlara Allâh, hastalıklarını. Ve onlaradır, ‘cehennemde’ elem azap,* yalanlıyor olmaları sebebiyle.
>2:167, 4:56, 6:30, 6:111, 7:53, 8:50, 10:52, 16:85, 39:71, 67:8, 69:25, 78:40, 89:23<
2:11 Ve denildiği zaman onlara ‘hakikati örtmeye şartlanmışlara’: „ Bozgun çıkarmayın yeryüzünde! “. Derler ki: „ Bizler sadece ‘gidişatı’ düzeltenleriz. “.
2:12 Değil mi ki, muhakkak ki onlar… Onlardır, bozgun çıkaranlar!? Ve lâkin farkına ‘bile’ varmazlar.
2:13 Ve denildiği zaman onlara ‘hakikati örtmeye şartlanmışlara’: „ İnanın, insanların samimiyetle inandığı gibi! “. Derler ki: „ İnanalım mı? Akıl erdirmekten yoksunların inandığı gibi mi? “. Değil mi ki, muhakkak ki onlar… Onlardır, akıl erdirmekten yoksunlar!?* Ve lâkin ‘bunu’ bilmezler.
>3:108, 6:104, 7:101, 40:35, 64:11<
2:14 Ve buluştukları zaman, samimiyetle inanan kimselerle, derler ki: „ Samimiyetle inandık! “. Ve baş başa kaldıkları zaman, ‘onları şaşırtan’ şeytanlarıyla, derler ki: „ Doğrusu bizler, sizlerle beraberiz. Bizler, ancak onlarla alay ediyoruz. “.
2:15 ‘Oysa ki’ Allâh, alay eder onlarla. Ve ‘süre’ ekler onlara ki, azgınlıkları içinde ‘yaptıklarıyla keyiflenip’ bocalasınlar.*
>2:15, 6:5, 6:10, 7:101, 13:32, 14:42<
2:16 İşte onlar ‘ikiyüzlülük yapanlar’, o kimseler ki, alışverişleri sapkınlık ile yönlendirilme ‘karşılığındadır’.* Fakat kâr getirmedi ticaretleri. Ve değillerdi ‘Allâhû Teâlâ’nın razı olduğu yola’ yönlendirilmişler.
>3:157, 10:58, 17:18, 17:19, 17:20, 57:20<
2:17 Onların emsali ‘şu’ misal gibidir: O, ateş yakıp böylelikle etrafındaki şeyleri ışıttığında Allâh, giderdi onların aydınlığını ve onları karanlıklar içinde bıraktı. Artık onlar ‘idrak etmek istemediği için’ görmezler.
2:18 ‘Onlar, idrak etmek istemedikleri için’, sağır, dilsiz ve körlerdir.* Artık onlar dönmezler.
>2:171, 6:104, 7:179, 8:23, 10:100, 13:19, 17:72, 17:97, 25:44, 35:28<
2:19 Veya sağanakta gibidirler gökten ‘inen’, zifiri karanlıklar içinde ve gök gürültüsü ve şimşekli. Kılarlar ‘tıkarlar’ parmaklarıyla kulaklarını yıldırımlardan, ölüm korkusuyla. Ve Allâh, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışları kuşatan, kavrayandır!
2:20 Neredeyse şimşek gözlerini alır. Her defasında ışıttığında onları, yürürler onda ‘ışığında’. Ve karanlık çöktüğü zaman üzerlerine, dikilip kalırlar. Ve eğer dileseydi Allâh, elbette giderirdi duymalarını da, görmelerini de (anlamak istemedikleri için, idrak kuvvelerini kilitler)!* Şüphesiz ki Allâh, her şey üzerinde dilediğini, irade ettiği gibi icra eden ve yapmaya kudretlidir!
>3:108, 6:104, 7:101, 40:35, 64:11<
2:21 Ey insanlar! ‘Hizmetle, ibadetle’ kul olun Rabbinize!* Ki Zât’ı, oluşumunu yapılandırarak var etti sizleri ve sizlerden önceki kimseleri de! Ki, belki ‘günahlardan’ korunursunuz!
>2:21, 2:153, 2:186, 6:102, 7:55, 7:56, 7:205, 15:98, 15:99, 17:110, 20:8, 59:24, 98:5<
2:22 Zât’ı, kıldı sizlere yeryüzünü döşek ve göğü bina! Ve indirdi gökten su; ki, böylelikle çıkardı onunla mahsullerden rızık, sizlere. Ve öyleyse kılmayın Allâh’a denkler ve bildiğiniz ‘hâlde’!
2:23 Ve eğer kuşkulanıyorsanız kulumuza indirdiğimiz şeyden (Kur’ân-ı Kerîm),* haydi getirin onun benzerinden bir sûre!* Ve çağırın şahitlerinizi de; ki, Allâh’a ilişiksizdirler; eğer samimilerseniz!
>2:2, 2:97, 7:52, 10:37, 10:38, 16:102, 17:9, 17:105, 17:106, 18:2, 25:32, 26:192, 26:193, 26:194, 26:195, 32:2<
>2:23, 10:38, 11:13, 17:88, 52:34<
2:24 Ama eğer uygulamazsanız ve asla uygulayamazsınız! O hâlde korunun ateşten ki, onun yakıtı insanlar ve taşlardır (lavlardır); hazırlandı ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlara.
2:25 ‘Yâ Muhammed!’, Ve müjdele samimiyetle inanan kimseleri ve gayretleri erdemlileri ki, olduğunu onlara cennetler ki, akar onun altından nehirler. Her defasında rızıklandırıldıklarında oradaki meyvelerden ve mahsullerden bir rızıkla, derler ki: „ İşte bu daha önce de rızıklandırıldığımız şey. “. Ve verildi ona, ‘öncekinin’ benzeri. Ve onlaradır orada ak pak eşler; ve onlar, orada devamlı kalıcılardır.
2:26 Muhakkak ki Allâh, çekinmez vurgularla emsal şeyler vermekten! Öyle ki, dişi sivrisineği ‘ve sanat inceliğinde’, onun üstündeki şeyi ‘daha değersizini de’. Oysa ki, samimiyetle inanan kimseler ise bilirler onun, ‘hakikat bilgisinin, ancak’ Rablerinden bir gerçek olduğunu. Ve ama o kimseler ki, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlardır; hemen diyorlar ki: „ Ne murad etti Allâh, bu misalle? “. Ki, onunla birçoğunu şaşırtır ve birçoğunu da ‘ilhamla, idrak ettirerek’ yönlendirir. Ve şaşırtmaz onunla hak yoldan ayrılmışlardan başkasını.
Sivrisineğin bulaşıcı hastalıklara yol açan virüs taşıdığı: ıkra.com
2:27 O kimseler ki, ‘hak yoldan ayrılmışlar’, bozarlar taahhüdü ki, Allâh’ın ‘adıyla verilen’, kesin sözlerinin ardından. Ve keserler Allâh’ın onunla erişmesini emrettiği şeyi (iyiliği, sevap kazanmayı). Ve bozgun çıkarırlar yeryüzünde. İşte onlar… Onlar, hüsrandalardır!*
>4:48, 6:88, 7:146, 8:23, 8:51, 9:80, 16:107, 16:108, 40:12, 47:28<
2:28 Nasıl inkâr edersiniz Allâh’ı? Ve sizler ölülerdiniz, öyle ki, hayat verdi sizlere.* Sonra öldürecek sizleri, sonra da canlandıracak sizleri.* Sonra Zât’ına döndürüleceksiniz!
>2:28, 2:243, 4:66<
>2:28, 2:56, 22:66, 39:42, 40:11<
İki defa ölüm, iki defa diriltilme: ıkra.com
2:29 O’dur ki Zât’ı, oluşumunu yapılandırarak var etti sizlere, yeryüzündeki şeyleri topluca! Sonra teşrif etti göğe; öyle ki, onları biçimlendirdi yedi gökler ‘olarak’. Ve O’dur, her bir şeyi en iyi bilen!
2:30 Ve demişti ki, Rabbin, meleklere: „ Mutlaka Ben, ‘vâris’ kılacağım yeryüzüne bir halef (medeniyette yerine geçen)! “. ‘Melekler’ dediler ki: „ ‘Vâris’ mi kılacaksın orada, bozgun çıkaracak ve kan dökecek kimseyi!? Ve bizler, noksanlık, kusur, acizlikten öte sayıyor, yücelterek övüyoruz Seni ve mübarek kılıp hürmet ediyoruz Sana! “. ‘Allâhû Teâlâ’ dedi ki: „ Muhakkak ki Ben, bilmediğiniz şeyleri en iyi bilenim! “.
2:31 Ve öğretti Âdem’e, isimlerin hepsini. Sonra onları arz edip meleklere dedi ki: „ Haydi bildirin Bana, şunların isimlerini, eğer samimilerseniz! “.
Hz. Âdem a.s’a veya insana, dil öğrenme yeteneği verilmesi: ıkra.com
2:32 ‘Melekler’ dediler ki: „ Noksanlık, kusur, acizlikten ötesin! ‘Hiçbir’ bilgimiz yok, Senin bizlere öğrettiğin şey dışında! Şüphesiz ki Sen… Sen’sin, en iyi bilen; âdil, hakkı yerine getiren, adaletle hükmeden! “.
2:33 ‘Allâhû Teâlâ’ dedi ki: „ Yâ Âdem! Bildir onlara isimlerini! “. Bildirince onlara isimlerini dedi ki: „ Dememiş miydim sizlere? Muhakkak ki Ben, bilirim algılanamayanını göklerin ve yerin!* Ve bilirim açıkladığınız şeyleri ve ‘sır olarak’ gizliyor olduğunuz şeyleri! “.
>2:255, 6:59, 10:61, 20:110, 67:14<
2:34 Ve dediğimiz zaman meleklere ki: „ ‘Saygı ile’ yere kapanın, Âdem’e! “. Hemen ‘her biri, saygı ile’ yere kapandılar ki, İblis hariç; ‘o’ karşı çıktı ve büyüklendi ve nankörlerden oldu.
2:35 Ve dedik ki: „ Yâ Âdem! Yerleşin sen ve eşin cennete* (Âyetlerden anlaşıldığı üzere, bu yer dünyada olamaz)! Ve ‘isterseniz’ yiyin ondan ‘imkânlarından’, bol bol dilediğiniz yerden ve yaklaşmayın bu ağaca! Yoksa olursunuz, ‘günaha sebebiyet vererek’ zalimlerden! “.
>55:54, 69:23, 76:13<
2:36 Fakat dengelerini yitirtti, şeytan ondan ‘bildikleri hükümlerden’.* Böylelikle çıkardı onları içinde bulundukları yerden. Ve dedik ki: „ İnin, birbirinize düşmanca! Ve sizleredir, yeryüzünde kararlaştırılmış ‘yer’ ve menfaat, belli bir süre! “.*
>2:208, 2:268, 4:120, 5:91, 6:121, 8:48, 14:22, 16:99, 17:62, 17:63, 17:64, 17:65, 24:21, 35:6<
>3:157, 10:58, 17:18, 17:19, 17:20, 57:20<
2:37 Ne var ki, kabul etti Âdem, Rabbinden kelimelere ‘hükümlere’.* Bunun üzerine tövbesini kabul eyledi ‘Rabbi’.* Şüphesiz ki O… O’dur ki, itaate dönenin tövbesini kabul eyleyen, cezadan vazgeçen; inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşeden!*
>2:37, 2:124, 4:171, 6:34, 18:27<
>4:17, 4:18, 7:23, 20:122, 25:71<
>19:45, 21:42, 21:43, 39:38, 67:20, 67:28<
2:38 Dedik ki: „ İnin, oradan topluca! Buna rağmen, geldiğinde Benden, yönlendirilme sizlere ki, artık kim uyarsa razı olduğum yola, o zaman korku yoktur onlara ve ne de hüzünlenirler! “.
2:39 Ve o kimseler ki, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlardır; ve yalanladılar âyetlerimizi, işte onlar, ateş sahabeleridir; onlar, orada devamlı kalıcılardır.
2:40 Ey İsrâîloğulları! Hatırlayın lütfumu ki o, üzerlerinize bağışladığım! Ve vefa edin ki, taahhüdüme vefa edeyim, taahhüdünüze ‘itaatinize karşılık’! Ve yalnızca Benden irkilin o hâlde!
2:41 Ve inanın, indirdiğim şeye (Kur’ân-ı Kerîm)!* Ki, onaylayandır beraberinizdeki sebebi (Tevrât). Ve olmayın öncüsü, onu inkâr edenlerin! Ve pazarlamayın âyetlerimi az bir bedel ‘karşılığı’!* Ve yalnızca Benden artık korunun ‘karşı gelmekten’ Bana!
>2:41, 2:89, 2:91, 2:101, 4:47, 5:48, 6:91, 9:30, 9:31, 21:50, 35:31, 46:12, 98:5<
>2:75, 2:159, 5:13, 9:9, 9:10, 14:28, 41:40<
2:42 Ve karıştırmayın gerçeği, asılsızla! Ve ‘sır olarak’ gizliyorsunuz gerçeği ve bildiğiniz ‘hâlde’!
2:43 Ve uygulayın ‘titizlikle, gereğince’ ibadeti ‘namazı’!* Ve verin zekâtı! Ve ‘Allâhû Teâlâ’nın huzurunda’ eğilin, eğilenlerle beraber!
>2:43, 2:238, 4:103, 11:114, 14:40, 17:78, 17:110, 19:31, 19:55, 20:130, 20:132, 21:73, 22:78, 25:64, 30:17, 30:18, 39:9, 50:39, 51:17, 51:18, 52:49, 73:2, 73:3, 73:4, 76:16<
2:44 Emrediyorsunuz insanlara razı olunan niteliği ve unutuyor musunuz benliğinizi? Ve okuduğunuz hâlde kitabı (Tevrât), hâlâ akıl etmez misiniz?
2:45 Ve medet umun,* sabırla ve ibadetle ‘namazla’!* Ve muhakkak ki o, elbette büyük ‘zor iştir’ üzerlerine ki, Allâh’tan’ ürperen müstesna.
>1:4, 2:186, 3:195, 8:9<
>2:43, 2:238, 4:103, 11:114, 14:40, 17:78, 17:110, 19:31, 19:55, 20:130, 20:132, 21:73, 22:78, 25:64, 30:17, 30:18, 39:9, 50:39, 51:17, 51:18, 52:49, 73:2, 73:3, 73:4, 76:16<
2:46 Ki ‘onlar’ kendilerinin mutlaka Rablerine kavuşacak olduklarını uman kimselerdir; ve ‘bilirler’ Zât’ına dönecek olduklarını.
2:47 Ey İsrâîloğulları! Hatırlayın lütfumu ki o, üzerlerinize bağışladığım! Ve doğrusu sizleri liyakatli kıldım, cümle âlemler üzerine!
İsrailoğullarının liyakatli kılınmış olmaları: ıkra.com
2:48 Ve korunun o günden ‘kıyâmet sonrası âhiretten’* ki, karşılayamaz ‘bir’ can, ‘bir’ cana bir şeyi! Ve ondan şefaat kabul edilmez ve ondan ‘kurtulması için’ denklik alınmaz. Ve onlara yardım olmaz.
>1:3, 7:8, 11:103, 11:104, 11:105, 14:48, 20:108, 24:25, 75:30<
2:49 Ve kurtardığımız zaman sizleri, Firavun hanedanından ki, çektiriyorlardı sizlere azabın en kötüsünü. Oğullarınızın boğazını kesiyorlar ve kadınlarınızı ‘kızlarınızı faydalanmak için’ sağ bırakıyorlardı. Ve işte bu sınav, Rabbinizdendir ki, ‘çok’ büyüktür!
2:50 Ve denizi kesimlere böldüğümüz zaman sizler için, hemen kurtardık sizleri* ve boğduk Firavun hanedanını ve sizler görüyorken.
>10:103, 21:88, 30:47, 40:51<
2:51 Ve vadettiğimiz zaman Mûsâ’ya kırk gece. Sonra edindiniz buzağıyı ardından ‘ilâh’! Ve sizler zalimlersiniz!
2:52 Sonra affettik sizlerden ‘günahlarınızı’ işte bunun ardından. Ki, belki şükredersiniz!
2:53 Ve verdik Mûsâ’ya kitap (Tevrât). Ve gerçeği itibarsızdan ayırma, kavrayış kabiliyeti. Ki, belki ‘Allâhû Teâlâ’nın razı olduğu yola’ yönlenirsiniz!
2:54 Ve demişti ki Mûsâ, halkına: „ Ey halkım! Doğrusu zulmettiniz benliklerinize, edinmenizle buzağıyı ‘ilâh’! Bu yüzden tövbe edin, ne yapacağını önceden tasarlayıp bilen, ahenkle kusursuz türler yaratanınıza! Ki, böylelikle nefslerinizle ‘kötü huylarınızla’ savaşın!* İşte bu ‘daha’ hayırlıdır sizlere ki, ne yapacağını önceden tasarlayıp bilen, ahenkle kusursuz türler yaratanınız; katında! “. Bu yüzden ki, ‘Allâhû Teâlâ’, tövbelerinizi kabul eyledi. Şüphesiz ki O… O’dur ki, itaate dönenin tövbesini kabul eyleyen, cezadan vazgeçen; inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşeden!*
>2:160, 4:26, 5:74, 11:3<
>19:45, 21:42, 21:43, 39:38, 67:20, 67:28<
2:55 Ve demiştiniz ki: „ Yâ Mûsâ! Bizler, asla inanmayız sana Allâh’ı açıkça görmedikçe! “. Bunun üzerine sizleri aldı bir çarpılma ve sizler bakınırken.
2:56 Sonra sizleri dirilttik, ölümünüzün ardından. Ki, belki şükredersiniz!
2:57 Ve gölgeledik üzerlerinize bulutu! Ve indirdik üzerlerinize kudret helvası ve bıldırcın! Ki, yiyin temizlerinden, rızıklandırdığımız şeylerden sizleri! Ve ‘onlar’ Bize zulmetmediler; ve lâkin ‘günaha sebebiyet vererek’ oldular, benliklerine zulmedenler.
2:58 Ve bir zaman (Tîh sahrasından çıktıktan sonra) demiştik ki: „ Girin bu şehre! O hâlde ‘isterseniz’ yiyin ondan ‘imkânlarından’, dilediğiniz yerden bol bol! Ve girin kapıdan ‘Allâhû Teâlâ’nın huzurunda’ yere kapanarak! Ve deyin ki: „ Hıtta! (istiğfar etmek) “. Ki, bağışlayalım sizlere hatalarınızı. “. Ve iyilere ‘mükâfatlarını’ daha da artıracağız.
2:59 Ne var ki, değiştirdiler ‘günaha sebebiyet verecek işleri yapmakla, benliklerine’ zulmeden kimseler ‘hıtta (istiğfar etmek)’ sözünü ki o, onlara söylenenden başkasıyla (buğday manasındaki hınta ile).* Bu yüzden indirdik üzerlerine ‘benliklerine’ zulmeden kimselerin, gökten murdarlık ki, hak yoldan ayrılanlar olmaları sebebiyle.
>2:75, 2:159, 5:13, 9:9, 9:10, 14:28, 41:40<
2:60 Ve su istediği zaman Mûsâ, halkı için. Bunun üzerine dedik ki: „ Vur asanla taşa! “. Hemen fışkırdı ondan on iki göze olarak. Bilmişti insanların her biri kendi içeceği yeri. Ki: „ Yiyin ve için Allâh’ın rızkından! Ve karışıklık çıkarmayın yeryüzünde bozgunculuk yaparak! “.
2:61 Ve demiştiniz ki: „ Yâ Mûsâ! Asla sabredemeyiz bir yemekle! Artık davet ‘dua’ et bizler için Rabbine ki, çıkarsın bizlere yerin yetiştirdiği şeylerden, baklasından ve acurundan ve sarımsağından ve mercimeğinden ve soğanından! “. ‘Mûsâ aleyhisselâm’ dedi ki: „ Değişiyor musunuz o ki o, daha az olanla o, hayırlı olanı ‘özgürlüğü’!? İnin ‘Mısır’ şehrine o hâlde, muhakkak ki, ‘orada var’ gereksindiğiniz şeyler! “. Ve vuruldu üzerlerine acizlik ve miskinlik; ve uğradılar gazaba Allâh’tan. İşte bu, inkâr ediyor olmalarındandır âyetlerini ‘hakikat bilgisini’ Allâh’ın. Ve savaşıyorlar bildiricilerle (peygamber) hak dışı. İşte bu, âsilik sebebiyledir ve aşırılık ediyor olmalarındandır.
2:62 Muhakkak o kimseler ki, samimiyetle inananlardır ve Yahudi kimseler ve Hristiyanlar ve Sâbiîlerden (Yahudi ve Hristiyan karışımı) kim ki, samimiyetle inanır Allâh’a ve âhir ‘son’ güne ve gayretleri erdemlidir ki, artık ‘onlaradır’, mükâfatları Rablerinin katında! Ve korku yoktur onlara ve ne de hüzünlenirler!
2:63 Ve aldığı zaman kesin sözünüzü ve yükselttik üstünüze Tur’u (Sînâ’daki Tur dağının düşen parçalarının mağara oluşturup, gölgelik olması)* Ki, alın ‘uygulayın’ sizlere verdiğimiz şeyleri (Tevrât) kuvvetle! Ve yâd edin içindeki şeyleri! Ki, belki ‘günahlardan’ korunursunuz!
>7:143, 7:171, 16:81<
Sînâ’daki Tur dağının mağara olması: ıkra.com
2:64 Sonra ‘eskiye’ döndünüz işte bunun ardından. Oysa ki, olmasaydı Allâh’ın lütfu üzerlerinize ve bahşetmesi, bağışlaması, merhametle esirgemesi, elbette olurdunuz hüsrana uğrayanlardan.
2:65 Ve andolsun ki, biliyorsunuz o kimseleri ki, sizlerden, çiğneyenleri Cumartesi’leri (kutsal şabat tatili) ‘ihlâl ederek’.* Bu yüzden onlara dedik ki: „ Olun ‘aşırmayı seven, şehvet düşkünü’ aşağılık maymunlar! “.*
>2:65, 4:154, 16:124<
2:66 Artık kıldık onu ‘ibretlik’ yaptırım ki, önlerindeki kimseler için ve ‘gelecek olan’ arkasındakilere; ve nasihattir ‘günahlardan’ korunanlara!
2:67 Ve demişti ki Mûsâ, halkına: „ Muhakkak ki Allâh, emrediyor sizlere ki, bir ineği boğazını kesmenizi! “. Dediler ki: „ Alay mı ediyorsun bizlerle? “. ‘Mûsâ aleyhisselâm’ dedi ki: „ Sığınırım Allâh’a, cahillerden olmamdan. “.
2:68 Dediler ki: „ Davet ‘dua’ et bizler için Rabbine ki, beyan etsin bizlere, onun ne ‘cins olduğunu’! “. ‘Mûsâ aleyhisselâm’ dedi ki: „ Muhakkak ki O, diyor ki, mutlaka o, bir inektir ki, ne yaşlı ve ne de genç, orta yaşta bu ‘ikisinin’ arası. Artık uygulayın emredildiğiniz şeyi! “.
2:69 Dediler ki: „ Davet ‘dua’ et bizler için Rabbine ki, beyan etsin bizlere, onun rengi nedir! “. ‘Mûsâ aleyhisselâm’ dedi ki: „ Muhakkak ki O, diyor ki, mutlaka o, bir inektir ki, sarı, ışıldar renkli, bakanların beğendiği! “.
2:70 Dediler ki: „ Davet ‘dua’ et bizler için Rabbine ki, ‘daha açık’ beyan etsin bizlere, onun ne ‘cins olduğunu’! Doğrusu o inek, diğerlerine benziyor bizlerce. Ve muhakkak ki, eğer dilerse Allâh, yönlendiriliriz! “.
2:71 ‘Mûsâ aleyhisselâm’ dedi ki: „ Muhakkak ki O, diyor ki, mutlaka o, bir inektir ki, boyunduruk altına alınmamış, toprak süren ve ekin sulayan da değildir; muaftır ‘başıboştur’, leke yoktur onda. “. Dediler ki: „ Şimdi gerçek ‘tarifini’ getirdin! “. Böylelikle onu ‘tanımlanan düveyi bulup’ boğazını kestiler. Ve neredeyse uygulamayacaklardı.
2:72 Ve katletmiştiniz bir cana ‘kıyıp’, sonra da ondaki ‘suçu başınızdan’ savdınız. Ve Allâh, ‘ortaya’ çıkarandır; ‘sır olarak’ gizliyor olduğunuz şeyleri!
2:73 Bunun üzerine dedik ki: „ Ona ‘maktule’ vurun, onun ‘ineğin’ bir parçasıyla! “.İşte böyle Allâh, canlandırır ölüleri ve sizlere gösterir âyetlerini ‘alâmetlerini’! Ki, belki akıl edersiniz!
(Faili meçhul cinayetleri çözmek için uygulanan bir yöntemdi. Buna göre, kim gelir de düvenin üzerinde elini yıkarsa o cinayeti işlememiş kabul edilirdi. Tesniye 21: 6-7 “Ve o şehrin bütün ihtiyarları, öldürülmüş adama en yakın olanlar, vadide kurban edilmiş olan düvenin üzerinde ellerini yıkayacaklar ve cevap verip diyecekler ki: ellerimiz bu kanı dökmedi ve gözlerimiz onu görmedi.”)
2:74 Sonra katılaştı kalpleriniz işte bunun ardından, öyle ki, o taşlar gibi veya daha şiddetlice ‘bir’ katılıkta. Ve muhakkak ki, taşlardan öyleleri ‘vardır ki’, fışkırır ondan nehirler ve muhakkak ki onlardan öyleleri de ‘vardır ki’, yarılır da, bu yüzden çıkar içinden su. Ve muhakkak ki, öyleleri de ‘vardır ki’, aşağı yuvarlanır iner Allâh korkusuyla. Ve değildir Allâh bihaber, gayret ettiğiniz şeylerden!
2:75 Umuyor musunuz ki, onların, inanmalarını sizlere? Ve olmuştu bir kısmı onlardan ki, duyarlardı kelâmını ‘hakikat bilgisini’ Allâh’ın, sonra da tahrif ederlerdi ‘yönlendirilmenin’ ardından o şeyi ki, akıl edip ve bildikleri ‘hâlde’.*
>2:75, 2:159, 5:13, 9:9, 9:10, 14:28, 41:40<
2:76 Ve buluştukları zaman, samimiyetle inanan kimselerle, dediler ki: „ Bizler de samimiyetle inandık! “. Ve yalnız kaldıkları zaman ve birbirlerine, dediler ki: „ Onlara anlatıyor musunuz? Allâh’ın sizlere açtığı şeyleri ‘Tevrât bilgilerini’. Ki, aleyhinize kanıtlarla tartışırlar onunla Rabbinizin huzurunda.* Hâlâ akıl etmez misiniz? “.
>2:76, 3:73, 42:13, 42:14, 42:15, 42:16<
2:77 Ve bilmezler mi ki, Allâh’ın biliyor olduğunu, sırlarını ve açıkladıkları şeyleri!?*
>2:255, 6:59, 10:61, 20:110, 67:14<
2:78 Ve onlardan ‘İlâhî esaslar adına bir şey’ bilmeyenler, kitabı ‘hakikat bilgisini’ bilmezler. ‘Bildikleri’ hayallerden başka ‘bir şey’ değildir. Ve onlar ancak zanna uyarlar!*
>3:151, 4:117, 6:100, 6:137, 7:33, 9:30, 10:18, 39:3, 42:21<
2:79 Bu yüzden vay hallerine onların ki, yazarlar kitabı ‘hakikat bilgisini’ elleriyle, sonra da diyorlar ki: „ Bu Allâh’ın katından! “. Pazarlamak için onu, az bir bedel ‘karşılığı’.* Bu yüzden vay hallerine onların ki, elleriyle yazdıkları şeylerden ‘cezalandırılacak olmalarına’. Ve vay hallerine onların ki, kazandıkları şeylerden ‘cezalandırılacak olmalarına’.
>2:75, 2:159, 5:13, 9:9, 9:10, 14:28, 41:40<
2:80 Ve ‘Yahudiler’ derler ki: „ Asla dokunmaz bizlere ateş, sayılı günler dışında! “. ‘Yâ Muhammed!’, De ki: „ Edindiniz mi de, Allâh’ın katından bir taahhüt? O hâlde asla ihtilâf etmez Allâh, taahhüdüne! Yoksa söylüyorsunuz musunuz, Allâh üzerine bilmediğiniz şeyleri? “.*
>2:168, 2:169, 7:33, 16:116<
2:81 Yok kim ki, kazandı kötülük ‘vebal’ ve kuşattı onun hataları onunla ‘günahla kendisini’; o hâlde işte onlar, ateş sahabeleridir; onlar, orada devamlı kalıcılardır.
2:82 Ve samimiyetle inanan kimseler ve gayretleri erdemliler; işte onlar ki, cennet sahabeleridir; onlar, orada devamlı kalıcılardır.
2:83 Ve ‘bir’ zaman aldık kesin söz, İsrâîloğullarından ki, ‘hizmetle, ibadetle’ kul olmayın, Allâh’tan başka ‘kutsallaştırılan zât’a, puta’!* Ve ebeveynlere iyi davranın ve yakınlık sahiplerine ‘akrabalara’ ve yetimlere ve yoksullara da!* Ve söyleyin insanlara ‘konuşunca’ güzellikle! Ve uygulayın ‘titizlikle, gereğince’ ibadeti ‘namazı’!* Ve verin zekâtı! Sonra ‘eskiye’ döndünüz, sizlerden birazı dışında. Ve sizler, aldırış etmeyenlersiniz!
>3:151, 4:117, 6:100, 6:137, 7:33, 9:30, 10:18, 39:3, 42:21<
>4:36, 6:151, 16:90, 17:23, 28:77, 55:60<
>2:43, 2:238, 4:103, 11:114, 14:40, 17:78, 17:110, 19:31, 19:55, 20:130, 20:132, 21:73, 22:78, 25:64, 30:17, 30:18, 39:9, 50:39, 51:17, 51:18, 52:49, 73:2, 73:3, 73:4, 76:16<
Âdem aleyhisselâm’dan beri Allâhû Teâlâ’nın inananlara emri: ıkra.com
2:84 Ve aldığı zaman kesin sözünüzü, dökmeyin kanlarınızı ve çıkarmayın canlarınıza ‘kıyıp’ yurdunuzdan! Sonra tasdiklediniz. Ve sizler ‘buna Tevrât ile’ şahitlerken.
2:85 Sonra ‘işte’ sizler busunuz! Ki, ‘hem’ nefslerinizle ‘kötü huylarınızla’ savaşıyorsunuz;* ve ‘buna rağmen’ çıkarıyorsunuz sizlerden bir kısmını yurtlarından ve dayanışıyorsunuz aleyhlerine günah ve düşmanlıkta.* Ve sizlere geldiklerinde ise esir olarak, onları fidyeyle değiştirirsiniz ve o, haram ‘caiz olmaz’ olduğu hâlde üzerlerinize onların çıkarılmaları ‘yurtlarından’. Yoksa kitabın (Tevrât) ‘fidye’ kısmına inanıyor ve ‘kötülükte dayanışmama’ kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Artık cezası, kim ifa ederse işte böyle, sizlerden, rüsva’lıktan başka ‘bir şey’ değildir dünya hayatında. Ve kıyâmet günü döndürülürler ‘cehennemde’ azabın en şiddetlisine!* Ve değildir Allâh bihaber, gayret ettiğiniz şeylerden!
>2:54, 4:66<
>2:28, 2:243, 4:66<
>2:167, 4:56, 6:30, 6:111, 7:53, 8:50, 10:52, 16:85, 39:71, 67:8, 69:25, 78:40, 89:23<
2:86 İşte onlar, o kimseler ki, alışverişleri dünya hayatının ‘geçici menfaati’ ile âhiret ‘karşılığındadır’.* Artık hafifletilmez onlardan ‘cehennemde’ azap. Ve onlara yardım olmaz.
>3:157, 10:58, 17:18, 17:19, 17:20, 57:20<
2:87 Ve andolsun ki, verdik Mûsâ’ya kitap (Tevrât). Ve art arda yolladık ardından elçileri.* Ve verdik Meryem oğlu Îsâ’ya ayan beyan ‘deliller’. Ve destekledik onu, Ruh’ûl Kudüs (Kutsal Ruh; Melek) ile.* Öyle ki, her defasında sizlere gelen elçiye, canlarınızın ‘istemeyip’ emellerinize uymayan şeylerle büyüklendiniz. Bu yüzden bir kısmını yalanladınız ve bir kısmıyla da savaşıyorsunuz.
>3:184, 5:70, 6:42, 14:4, 14:44, 16:36, 16:44, 17:77, 28:47<
>5:110, 16:2, 16:102, 42:51<
2:88 Ve derler ki: „ Kalplerimiz katmanlı ‘lâzım değil’! “. Ki lânetledi onları Allâh, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmaları sebebiyle. Bu yüzden pek azı samimiyetle inanırlar.*
>2:6, 2:118, 4:153, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 8:55, 10:96, 10:97, 12:103, 26:4, 26:201, 28:56, 30:58, 34:31, 39:49, 45:23, 74:52<
2:89 Ve ‘kabullenmediler’ geldiğinde onlara ‘Yahudilere’ bir kitap (Kur’ân-ı Kerîm), Allâh’ın katından ki, onaylayandır beraberlerindeki sebebi (Tevrât).* Ve öncesinden ‘Allâhû Teâlâ’dan, gönderilecek elçi vesilesiyle’ zafer istiyorlardı üzerine o kimselerin ki, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlardır.* Ne var ki, tanıdıkları şey ‘Kur’ân-ı Kerîm ve elçi’ geldiğinde onlara, onu inkâr ettiler. Bu yüzden, Allâh’ın lâneti, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışların üzerlerinedir.*
>2:41, 2:89, 2:91, 2:101, 4:47, 5:48, 6:91, 9:30, 9:31, 21:50, 35:31, 46:12, 98:5<
>2:246, 8:19<
>2159, 2:161, 3:85, 3:86<
2:90 Ne kötü, pazarladıkları şey onunla, canlarına ‘karşı’ inkâr etmekle, Allâh’ın indirdiği şeye (Kur’ân-ı Kerîm) azgınlaşarak. Ki Allâh’ın, lütfundan indirmesine kullarından dilediği ‘rızasına uyan’ kişiye.* Bu yüzden uğradılar gazap üstüne gazaba. Ve ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlaradır alçaltıcı azap.
>2:256, 5:16, 7:178, 13:27, 16:9, 18:29, 39:41, 57:20, 64:11<
2:91 Ve denildiği zaman onlara ‘hakikati örtmeye şartlanmışlara’: „ İnanın, Allâh’ın indirdiği şeye (Kur’ân-ı Kerîm)! “. Derler ki: „ İnanıyoruz, bizlere indirilen şeye! “. Ve onun ardındaki şeyi ‘diğer mukaddes kitapları’ inkâr ediyorlar.* Ve o, gerçektir ve onaylayandır beraberlerindeki sebebi (Tevrât)! ‘Yâ Muhammed!’, De ki: „ Öyleyse neden savaşıyordunuz bildiricileriyle (peygamber) Allâh’ın, daha önceden, eğer samimiyetle inananlarsanız! “.
>2:41, 2:89, 2:91, 2:101, 4:47, 5:48, 6:91, 9:30, 9:31, 21:50, 35:31, 46:12, 98:5<
2:92 Ve andolsun ki, Mûsâ geldi sizlere ayan beyan ‘delillerle’. Sonra edindiniz buzağıyı ardından ‘ilâh’! Ve sizler zalimlersiniz!
2:93 Ve aldığı zaman kesin sözünüzü ve yükselttik üstünüze Tur’u (Sînâ’daki Tur dağının düşen parçalarının mağara oluşturup, gölgelik olması).* Ki, alın ‘uygulayın’ sizlere verdiğimiz şeyleri (Tevrât) kuvvetle ve ‘uyarılarını’ dinleyin! Dediler ki: „ İşittik ve âsiyiz! “. Ve sindirildi kalplerine buzağı ‘sevgisi’, nankörlükleri sebebiyle. ‘Yâ Muhammed!’, De ki: „ Ne kötü şey emrediyor onunla inancınız ki, eğer samimiyetle inananlarsanız! “.
>7:143, 7:171, 16:81<
Sînâ’daki Tur dağının mağara olması: ıkra.com
2:94 ‘Yâ Muhammed!’, De ki: „ Ki, ‘yalnızca’ sizlere olduysa Allâh’ın katındaki âhiret yurdu ki, insanlardan başkalarına ‘değil de’; o hâlde temenni edin ölümü, eğer samimilerseniz! “.
2:95 Ve asla onu temenni etmezler ebedîyen, elleriyle sundukları şeylerden ‘günahlardan’. Ve Allâh, en iyi bilendir; zalimleri!
2:96 Ve mutlaka bulursun onları ki, en hırslısı insanlardan hayat üzerine ve ‘Allâhû Teâlâ’ya’ ortak yakıştıran kimselerden bile ‘daha çok’. Arzularlar ‘yaşamayı’ onlardan ‘her’ biri eğer ömürlendirilseler bin sene. Ve o, değildir onu azaptan uzaklaştıracak ki, ömürlendirilse de. Ve Allâh, her hâliyle görendir; gayret ettikleri şeyleri!
2:97 ‘Yâ Muhammed!’, De ki: „ Allâhû Teâlâ diyor ki:’ Kim olduysa düşman, Cebrâîl’e, artık ‘bilsin ki’, muhakkak ki o ‘Cebrâîl aleyhisselâm’, onu (Kur’ân-ı Kerîm) indirdi kalbinin üzerine Allâh’ın izniyle! “.* Ki, onaylayandır ellerindeki şeyi ‘diğer mukaddes kitapları’;* ve yönlendirilmeye ‘vesiledir’ ve müjdedir, samimiyetle inananlara!
>2:2, 2:97, 7:52, 10:37, 10:38, 16:102, 17:9, 17:105, 17:106, 18:2, 25:32, 26:192, 26:193, 26:194, 26:195, 32:2<
>2:41, 2:89, 2:91, 2:101, 4:47, 5:48, 6:91, 9:30, 9:31, 21:50, 35:31, 46:12, 98:5<
2:98 Kim olduysa düşman, Allâh’a ve meleklerine ve elçilerine ve Cebrâîl’e ve Mîkâîl’e, o hâlde muhakkak ki Allâh, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlara düşmandır!
2:99 ‘Yâ Muhammed!’, Ve andolsun ki, Biz indirdik sana, ayan beyan âyetleri!* Ve inkâr etmezler onu hak yoldan ayrılmışlardan başkası.
>2:2, 2:97, 7:52, 10:37, 10:38, 16:102, 17:9, 17:105, 17:106, 18:2, 25:32, 26:192, 26:193, 26:194, 26:195, 32:2<
2:100 Ve her defasında taahhüt ettiler de, taahhüdü atmadılar mı onlardan bir kısmı? Yok onların, birçoğu inanmazlar!*
>2:6, 2:118, 4:153, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 8:55, 10:96, 10:97, 12:103, 26:4, 26:201, 28:56, 30:58, 34:31, 39:49, 45:23, 74:52<
2:101 Ve geldiğinde onlara ‘bir’ elçi Allâh’ın katından ki, onaylayandır beraberlerindeki sebebi (Tevrât), attı o kimseler ki, kitap ‘hakikat bilgisi’ verilen, ‘Yahudilerden’ bir kısmı, Allâh’ın kitabını ardına ki, sırtlarını ‘çevirerek’ onun olduğunu bilmezlermiş gibi.*
>2:41, 2:89, 2:91, 2:101, 4:47, 5:48, 6:91, 9:30, 9:31, 21:50, 35:31, 46:12, 98:5<
2:102 Ve uydular şeytanların okuduğu şeylere ki, Süleymân saltanatı, hükümdarlığını ‘büyü yaparak kazanıyor diye’. Ve Süleymân ‘büyü yapıp, hakikati’ inkâr etmedi. Ve lâkin şeytanlar nankörlük ettiler, büyüyü insanlara öğretmekle ve indirilen şeyle Babil’deki iki Melek, Hârût ve Mârût’a. Ve o ikisi de öğretmezlerdi ‘hiç’ bir ‘kimseye’ demedikçe ki: „ Biz ancak bir sınanma ‘vesilesiyiz’;* öyleyse ‘hakikat bilgisini’ inkâr etmeyin! “. Buna rağmen öğreniyorlardı onlardan, onunla ‘büyüyle’ arasını açacak şeyleri, bir adam ve eşinin. Ve zarar verebilecek de değillerdi onunla ki, Allâh’ın izni olmaksızın ‘hiç’ birine. Ve öğreniyorlardı ki, ‘hiçbir’ zarar vermeyen şeylere onlara ve fayda sağlamayan ‘büyüyü’ onlara. Ve andolsun ki, bildiler elbet onu ‘büyü’ satın alan kim ki, olmaz ona âhirette, oluşumu yapılandırılarak var edilenden.* Ve elbette ne kötü, canlarına ‘karşı’ pazarlanan şey! Keşke biliyor olsalardı!
>8:28, 9:126, 21:35, 29:2<
>2:200, 10:7, 10:8, 11:15, 11:16, 17:18, 17:19, 17:20, 42:20<
2:103 Ve eğer olsaydı onlar da, samimiyetle inananlar ve ‘günahlardan’ korunanlar, elbette musibet ‘ödülü’, Allâh’ın katındaki ‘daha’ hayırlıdır. Keşke biliyor olsalardı!
2:104 Ey samimiyetle inanan kimseler! Demeyin ki: „ ‘Râi-nâ’ gözet bizleri! “ (İbranicede: ahmak, davar gibi güdülmek). Ve deyin ki: „ ‘Unzur-nâ’ bak bizlere! “. Ve ‘uyarıları’ dinleyin! Ve ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlaradır ‘cehennemde’ elem azap!
2:105 Arzulamazlar ne ‘diğer’ kitapların erbaplarından (Yahudiler ve Hristiyanlar) o kimseler ki, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlardır; ve ne de ‘Allâhû Teâlâ’ya’ ortak yakıştıranlar, indirilmesini üzerlerinize hayırdan ki, Rabbinizden. Ve Allâh, tahsis eder bahşetmesini, bağışlamasını, merhametle esirgemesini, dilediği ‘rızasına uyan’ kişiye.* Ve Allâh, büyük lütuf sahibidir!
>2:256, 5:16, 7:178, 13:27, 16:9, 18:29, 39:41, 57:20, 64:11<
2:106 Bir şeyi feshedersek âyetten ‘alâmetten’, veya onu unutturursak, getiririz ondan ‘daha’ hayırlısını veya onun benzerini.* Bilmez misin ki, Allâh’ın, her şey üzerinde dilediğini, irade ettiği gibi icra eden ve yapmaya kudretli olduğunu!
>4:82, 6:35, 6:37, 7:203, 13:7, 13:38, 20:133, 23:71, 29:51<
(Bu konu, hakikati örtmeye şartlanmışların alâmet beklentisi üzerinedir; aksi hâlde 4:82’de bildirilen çelişki ortaya çıkacaktı!)
2:107 Bilmez misin ki Allâh’ın, Zât’ının olduğunu saltanatın, hükümranlığın göklerde ve yerde! Ve yoktur sizlere ki, Allâh’a ilişiksiz; bir dost ve ne de yardımcı!
2:108 Yoksa muradınız sorgulamak mı elçinizi? Mûsâ’ya sorulduğu gibi daha önceleri.* Ve kim değiştirirse inkârı, inanç ile, o hâlde sapmış olur düzgün yoldan.
>4:80, 4:153<
2:109 Arzularlar ki, ‘diğer’ kitapların erbaplarından (Yahudiler ve Hristiyanlar) birçoğu, döndürebilseler sizleri inancınızın ardından, inkâra. Ki, hasetten benliklerine belli olmasının ardından hakk ‘İlâhî esaslar’. Yine de affedin ve hoş görün, Allâh, getirinceye kadar emrini ‘hükmünü’! Şüphesiz ki Allâh, her şey üzerinde dilediğini, irade ettiği gibi icra eden ve yapmaya kudretlidir!
2:110 Ve uygulayın ‘titizlikle, gereğince’ ibadeti ‘namazı’!* Ve verin zekâtı! Ve ‘Allâhû Teâlâ’nın rızası için’ ne sunduysanız hayırdan benlikleriniz için, onu bulursunuz Allâh’ın katında. Şüphesiz ki Allâh, gayret ettiğiniz şeyleri her hâliyle görendir!
>2:43, 2:238, 4:103, 11:114, 14:40, 17:78, 17:110, 19:31, 19:55, 20:130, 20:132, 21:73, 22:78, 25:64, 30:17, 30:18, 39:9, 50:39, 51:17, 51:18, 52:49, 73:2, 73:3, 73:4, 76:16<
2:111 Ve derler ki: „ Asla giremez cennete, Yahudi veya Hristiyan olan kimse dışında! “. Bunlar, onların hayalleridir. ‘Yâ Muhammed!’, De ki: „ Getirin delilinizi, eğer samimilerseniz! “.
2:112 Yok kim ki, teslim etti yüzünü ‘benliğini’ Allâh’a ve o iyilerdendir; artık onun mükâfatı Rabbi katındadır. Ve korku yoktur onlara ve ne de hüzünlenirler!
2:113 Ve derler ki, Yahudiler: „ Hristiyanlar bir şey ‘tutarlı bir inanç’ üzerinde değiller! “. Ve derler ki, Hristiyanlar: „ Yahudiler bir şey ‘tutarlı bir inanç’ üzerinde değiller! “. Ve onlar, okuyorlar ‘ve biliyorlar’ kitabı ‘hakikat bilgisini’.* Bunun gibi söylemiştiler, ‘kitap erbabı olmayıp ta’ bilmeyen kimseler de, benzer sözleriyle.* Artık Allâh, hükmeder kıyâmet günü aralarında, hakkında ihtilâf ediyor oldukları şeyleri.
>2:75, 2:159, 5:13, 9:9, 9:10, 14:28, 41:40<
>2:41, 2:89, 2:91, 2:101, 4:47, 5:48, 6:91, 9:30, 9:31, 21:50, 35:31, 46:12, 98:5<
2:114 Ve kimdir daha zalim o kimseden ki, mâni oldu Allâh’ın ibadethanelerinde yâd edilmesini ismini ve uğraştı onların yıkımı için? İşte onlar ki, olamaz onlara, oraya girmeleri korkuları olmaksızın. Onlaradır, dünyada rüsva’lık ve onlaradır âhirette de büyük azap.
2:115 Ve Allâh’ındır doğu ve batı. Öyle ki, her nereye dönerseniz artık oradadır Allâh’ın yüzü ‘Zât’ı, rızası’. Şüphesiz ki Allâh, ilmi, kudreti, lütufları geniş, her şeyi kapsayandır; en iyi bilendir!
2:116 Ve ‘hakikati örtenler’, derler ki: „ Edindi Allâh, ‘bir’ evlât! “. Noksanlık, kusur, acizlikten ötedir O!* Ki Zât’ının dır, ne varsa göklerde ve yerde! Hepsi de Zât’ına âmâdedirler.
>2:116, 10:68, 18:4, 19:88, 19:89, 19:90, 19:91, 19:92<
2:117 ‘Allâhû Teâlâ’, ilk başlatandır, örneksiz, yoktan var etmeye; gökleri ve yeri!* Ve olmasına ‘takdir ettiği’ zaman, emriyle ‘oluşan her şeye’, artık sadece diyor ki, ona: „ Ol! “; ‘o şey’, hemen ‘harekete geçer, vaktiyle de’ olur!
>2:117, 6:101, 21:104, 30:11, 30:27<
2:118 Ve derler ki, bilmeyen ‘anlamak istemeyen’ kimseler: „ Bizlerle konuşsa ya Allâh, veya bizlere de bir âyet gelse! “. Bunun gibi söylemiştiler onlardan önceki kimseler de, benzer sözleriyle. Kalpleri birbirine benzedi. Belli ettik âyetleri ‘hakikat bilgisini’, kati inanan bir toplum için!*
>2:210, 5:109, 6:57, 6:58, 10:11, 10:50, 10:51, 13:6, 14:42, 15:8, 16:1, 16:33, 16:61, 17:11, 18:58, 18:59, 25:25, 25:26, 35:45, 39:69, 47:18<
2:119 ‘Yâ Muhammed!’, Muhakkak ki, gönderdik seni hak ile ‘gayeyle, hakikat bilgisi ve cennetle’ müjdeleyici ve uyaran ‘olarak’!* Ve sana mesuliyet yoktur, cehennem sahabelerinden!
>3:184, 5:70, 6:42, 14:4, 14:44, 16:36, 16:44, 17:77, 28:47<
2:120 Ve asla hoşnut olmazlar senden, ne Yahudiler ve ne de Hristiyanlar ki, sen onların milletine ‘aynı inancı paylaşanlara’ uymadıkça!* ‘Yâ Muhammed!’, De ki: „ Muhakkak ki, Allâh’ın ‘razı olduğu yola’ yönlendirilme, o, ‘tek, gerçek’ yönlendirilmedir! “. Ve elbette eğer uyarsan emellerine onların, ardından ki, sana ne geldiyse ilimden ‘hakikat bilgisinden’, yoktur sana Allâh’tan ‘gelecek azaba karşı’ bir dost ve ne de yardımcı!
>5:48, 5:49, 11:12, 11:112, 11:113, 17:74, 28:87<
2:121 O kimseler ki, kitap ‘hakikat bilgisi’ verdiklerimiz onlara ‘Yahudiler ve Hristiyanlardan bazıları’, okurlar onu, gerçekleriyle okunmasını. İşte onlar, ona ‘bunlara’ inanırlar. Ve kim örterse onu, o hâlde işte onlar… Onlar, hüsrandalardır!*
>4:48, 6:88, 7:146, 8:23, 8:51, 9:80, 16:107, 16:108, 40:12, 47:28<
2:122 Ey İsrâîloğulları! Hatırlayın lütfumu ki o, üzerlerinize bağışladığım! Ve doğrusu sizleri liyakatli kıldım, cümle âlemler üzerine!
İsrailoğullarının liyakatli kılınmış olmaları: ıkra.com
2:123 Ve korunun o günden ‘kıyâmet sonrası âhiretten’* ki, karşılayamaz ‘bir’ can, ‘bir’ cana bir şeyi! Ve ondan ‘kurtulması için’ denklik kabul edilmez ve ona, şefaat fayda sağlamaz. Ve onlara yardım olmaz.
>1:3, 7:8, 11:103, 11:104, 11:105, 14:48, 20:108, 24:25, 75:30<
2:124 Ve yoklamıştı İbrâhîm’i Rabbi, kelimelerle ‘hükümlerle, o’ nihayet onları tamamladı da;* ‘Rabbi de ona’ dedi ki: „ Mutlaka Ben, seni, kılacağım insanlara rehber! “. ‘İbrâhîm aleyhisselâm da’ dedi ki: „ Ve benim soyumdan da! “. ‘Rabbi’ dedi ki: „ Eremezler taahhüdüme zalimler! “.
>2:37, 2:124, 4:171, 6:34, 18:27<
2:125 Ve belirlediğimizde evi (Kâbe), insanlar için sevap ‘kazanılan’ ve emniyetli, ve edinin mahallînden İbrâhîm’in, bir ibadet yeri!* Ve ‘görevi üstlenebilmeyi’ taahhüt ettik İbrâhîm’e ve İsmâîl’e ki: „ Temizleyin evimi ‘Kâbe’yi, ibadet için’, etrafını dolaşanlara ve ‘kendini’ ibadete verenlere, ‘Allâhû Teâlâ’nın huzurunda’ eğilenlere ve yere kapananlara! “.
>2:127, 3:96, 3:97<
2:126 Ve demişti ki, İbrâhîm: „ Rabbim… Kıl bu şehri (Mekke) güvenli!* Ve rızıklandır mahsullerle ahalisini! Kim ki, samimiyetle inanır onlardan, Allâh’a ve âhir ‘son’ güne! “. ‘Allâhû Teâlâ, vahiyle’ dedi ki*: „ Ve kim, ‘hakikat bilgisini’ inkâr ederse, artık onu menfaatlendiririz biraz ‘dünya yaşamı boyunca’* sonra zorda bırakırım onu, ‘cehennemde’ ateş azabında! “.* Ve ne kötü ‘bir’ varış yeri!
>3:96, 3:97<
>2:253, 4:164, 7:62, 7:117, 7:143, 19:9, 21:45, 42:51<
(42:51’den bilindiği gibi, Allâhû Teâlâ’nın, hiçbir insanla konuşması olmamıştır! Sözlerle Kendisi tarafından da olsa, yine vahiyledir veya melekler aracılığıyla.)
>3:157, 10:58, 17:18, 17:19, 17:20, 57:20<
>2:167, 4:56, 6:30, 6:111, 7:53, 8:50, 10:52, 16:85, 39:71, 67:8, 69:25, 78:40, 89:23<
2:127 Ve yükselttikleri zaman İbrâhîm, evin (Kâbe)* temellerini ve İsmâîl: „ Rabbimiz… Bizden kabul buyur! Şüphesiz ki Sen… Sen’sin, işitmesi devamlı ve her şeyi kapsayan, işittiğine icabet eden; en iyi bilen! “.
>2:127, 3:96, 3:97<
2:128 „ Rabbimiz… Ve kıl bizi, Sana iki Müslümanlar (Allâhû Teâlâ’ya teslimiyeti benimseyen)! Ve soyumuzdan da, Sana teslimiyeti benimsemiş bir ümmet! Ve bizlere göster ‘hac, kurban’ usullerimizi ve tövbemizi kabul eyle! Şüphesiz ki Sen… Sen’sin, itaate dönenin tövbesini kabul eyleyen, cezadan vazgeçen; inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşeden! “.
2:129 „ Rabbimiz… Ve çıkar onların içlerinden ‘bir’ elçi! Ki, onlara okuyacak âyetlerini. Ve öğretir kitabı ‘hakikat bilgisini’ ve hükümleri. Ve onları arındırsın ‘cehaletten, günahlardan’.* Şüphesiz ki Sen… Sen’sin, mutlak yüce, eşsiz, benzersiz; âdil, hakkı yerine getiren, adaletle hükmeden! “.
>4:49, 9:103<
2:130 Ve kimdir ki, rağbet etmez İbrâhîm’in milletini ‘İslâm inancı paylaşanların dînini’ nefsini akıl erdirmekten yoksun ‘kılan’ kimseden başka? Ve andolsun ki, seçkin kıldık onu, dünyada; ve muhakkak ki o, âhirette de elbette erdemlilerdendir.
2:131 Demişti ki ona, Rabbi: „ Teslimiyeti benimse! “. ‘İbrâhîm aleyhisselâm’ dedi ki: „ Teslimim var olan her şeyin Rabbine! “.
2:132 Ve vasiyet etti İbrâhîm onu oğullarına. Ve (torunu) Yâkub da: „ Ey oğullarım! Muhakkak ki Allâh, seçkin kıldık sizlere bu dîni ‘İslâm’ı’!* Öyleyse ölmeyin ve sizler, Müslümanlar (Allâhû Teâlâ’ya teslimiyeti benimseyen) olmadıkça! “.
>3:19, 3:83, 3:84, 3:85, 6:161, 10:105, 21:25<
2:133 Yoksa oldunuz mu şahitler ki, Yâkub ölüm ‘döşeğinde’ hazır olduğu zaman. Demişti ki, oğullarına: „ Neye ‘hizmetle, ibadetle’ kul olacaksınız sonradan? “. Dediler ki: „ Senin İlâhına kul olacağız ve ataların İbrâhîm ve İsmâîl ve İshâk’ın ilâhı, tek İlâha!* Ve bizler, Zât’ına Müslümanlarız (Allâhû Teâlâ’ya teslimiyeti benimseyen)! “.
>2:21, 2:153, 2:186, 6:102, 7:55, 7:56, 7:205, 15:98, 15:99, 17:110, 20:8, 59:24, 98:5<
2:134 Bunlar, bir ümmetti ki, gelip geçmiş. Ki, kazandıkları şeyler ‘kendilerine’ ve sizlerin kazandıklarınız şeyler de ‘sizleredir’! Ve yoktur sizlere mesuliyet, gayret ediyor oldukları şeylerden!
2:135 Ve derler ki: „ Yahudi veya Hristiyan olun ki, ‘Allâhû Teâlâ’nın razı olduğu yola’ yönlenirsiniz! “. ‘Yâ Muhammed!’, De ki: „ Ki İbrâhîm’in milleti ‘aynı inancı paylaşanların dîni’, Hanif’tir (yegâne İlâh’a inanan) ‘ki, bizde aynı inancı paylaşırız’! “.* Ve olmadı ‘İbrâhîm aleyhisselâm , Allâhû Teâlâ’ya’ ortak yakıştıranlardan.*
>3:19, 3:83, 3:84, 3:85, 6:161, 10:105, 21:25<
>6:79, 60:4<
2:136 ‘Onlara’ deyin ki: „ Samimiyetle inandık Allâh’a ve bizlere indirilen şeye (Kur’ân-ı Kerîm) ve indirilen şeye ‘diğer mukaddes kitaplara’, İbrâhîm’e ve İsmâîl’e ve İshâk’a ve Yâkub’a (İbrâhîm aleyhisselâm’ın torunu) ve ‘onun’ torunlarına ve verilen şeye Mûsâ’ya ve Îsâ’ya (Tevrât ve İncîl) ve verilen şeye ‘hükümler içeren, parça parça sayfalar, kitap ve vahiylere, diğer’ bildiricilere (peygamber), Rablerinden. Ayırmayız ‘hiç’ birini onlardan! Ve bizler, Zât’ına Müslümanlarız (Allâhû Teâlâ’ya teslimiyeti benimseyen)! “.
2:137 Ancak eğer inanırlarsa sizlerin, ona samimiyetle inandığınız kadar ki, o hâlde yönlenmiş olurlar. Ve eğer ki, ‘eskiye’ döndüklerinde ‘ise’, artık onlar sadece bir kopukluk içindedirler. ‘Yâ Muhammed!’, O hâlde Allâh, onlara karşı sana kâfidir! Ve O’dur, işitmesi devamlı ve her şeyi kapsayan, işittiğine icabet eden; en iyi bilen!
2:138 ‘Deyin ki’: „ Allâh’ın boyası ‘yaratılış gereği, tıynetle kapsaması’… Ve kimdir ki, Allâh’tan ‘daha’ iyi boyayan!?* Ve bizler, Zât’ına ‘hizmetle, ibadetle’ kul olanlarız! “.*
>2:138, 17:84, 30:30<
>2:21, 2:153, 2:186, 6:102, 7:55, 7:56, 7:205, 15:98, 15:99, 17:110, 20:8, 59:24, 98:5<
2:139 ‘Yâ Muhammed!’, De ki: „ Tartışıyorsunuz musunuz bizimle, Allâh hakkında? Ve O’dur, Rabbimiz ve sizlerin de Rabbi! Ve bizim gayretlerimiz ‘bizleredir’ ve sizlerin gayretleriniz ‘sizleredir’. Ve bizler, Zât’ına samimileriz! “.
2:140 Yoksa diyor musunuz ki: „ Muhakkak ki, İbrâhîm ve İsmâîl ve İshâk ve Yâkub (İbrâhîm aleyhisselâm’ın torunu) ve ‘onun’ torunları Yahudi veya Hristiyan idiler? “. ‘Yâ Muhammed!’, De ki: „ Sizler mi daha iyi bilirsiniz yoksa Allâh mı? “. Ve kimdir daha zalim o kimseden ki, ‘sır olarak’ gizledi, Allâh‘tan ‘gelen’ yanındaki şahitliği ‘gerçeği’? Ve değildir Allâh bihaber, gayret ettiğiniz şeylerden!
2:141 Bunlar, bir ümmetti ki, gelip geçmiş. Ki, kazandıkları şeyler ‘kendilerine’ ve sizlerin kazandıklarınız şeyler de ‘sizleredir’! Ve yoktur sizlere mesuliyet, gayret ediyor oldukları şeylerden!
2:142 Diyecekler ki, insanlardan akıl erdirmekten yoksunlar: „ Onları döndüren nedir kıblelerinden (Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’dan, Mescid-i Harâm’a; Kâbe’ye) ki o, üzerinde oldukları? “. ‘Yâ Muhammed!’, De ki: „ Allâh’ındır, doğu ve batı! “. Ki, yönlendirir dilediği ‘rızasına uyan’ kişiyi ‘razı olduğu’ yol doğrultusuna.*
>2:256, 5:16, 7:178, 13:27, 16:9, 18:29, 39:41, 57:20, 64:11<
2:143 Ve işte bunun gibi, kıldık sizleri orta ‘mütevazi, kıymetli olan’ bir ümmet ki, insanlar üzerine ‘İlâhî esasların’ şahitleri olun! Ve olsun elçi de üzerlerinize ‘inancınıza tanıklık eden’ şahit! Ve belirlemedik ki, üzerinde olduğun kıbleyi bilmemiz dışında, kim elçiye uyar, kim de geri döner topukları üzerinde. Ve eğer olsa da, elbette büyük ‘zor iştir’ üzerlerine ki, müstesnadır Allâh’ın yönlendirdikleri kimseler. Ve değildir Allâh, zayi edecek inancınızı ‘Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’ya kıldığınız namazları’. Şüphesiz ki Allâh, mutlaka insanlara insaf eden, acıyandır; inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir!*
>19:45, 21:42, 21:43, 39:38, 67:20, 67:28<
2:144 ‘Yâ Muhammed!’, Görüyoruz ki, ’sürekli’ çeviriyorsun yüzünü göğe ‘vahiy bekleyerek’! Öyleyse elbette seni döndüreceğiz hoşnut olacağın bir kıbleye. Artık dönün yüzünü ‘namazda’ Mescid-i Harâm; hürmetli, yasakların uygulandığı ibadethane (Kâbe) tarafına!* Ve nerede olursanız artık döndürün ‘namazda’ yüzlerinizi o tarafa! Ve muhakkak o kimseler ki, kitap ‘hakikat bilgisi’ verilen ‘Yahudiler ve Hristiyanlardan bazıları’, elbette bilirler onun, Rablerinden bir gerçek olduğunu. Ve değildir Allâh bihaber, gayret ettikleri şeylerden!
>2:127, 3:96, 3:97<
2:145 ‘Yâ Muhammed!’, Ve elbette eğer getirsen o kimselere ki, kitap ‘hakikat bilgisi’ verilen ‘Yahudiler ve Hristiyanlardan bazılarına’ âyetlerin ‘alâmetlerin’ hepsini, senin kıblene uymazlar! Ve sen de onların kıblesine uyacak değilsin. Ve ‘zaten’ birbirlerinin de kıblesine uymazlar. Ve elbette eğer uyarsan emellerine onların, ardından ki, sana ne geldiyse ilimden ‘hakikat bilgisinden’, doğrusu o zaman, elbette zalimlerdensindir!
2:146 O kimseler ki, kitap ‘hakikat bilgisi’ verdiklerimiz onlara ‘Yahudiler ve Hristiyanlardan bazıları’, tanırlar onu ‘Muhammed aleyhisselâm’ı, kendi’ oğullarını tanıdıkları gibi. Ve muhakkak ki onlardan bir kısmı, elbette ‘sır olarak’ gizliyorlar gerçeği ve bildikleri ‘hâlde’.*
>2:75, 2:159, 5:13, 9:9, 9:10, 14:28, 41:40<
2:147 ‘Yâ Muhammed!’, Hak ‘İlâhî esaslar’, Rabbindendir! O hâlde ‘ne yapsan da inanmazlar’, olma kuruntu edenlerden!*
>2:6, 2:118, 4:153, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 8:55, 10:96, 10:97, 12:103, 26:4, 26:201, 28:56, 30:58, 34:31, 39:49, 45:23, 74:52<
2:148 Ve her ‘ümmet’ için vardır bir yön o, ona dönülen. Öyleyse yarışın. ‘Allâhû Teâlâ’nın rızası için’ hayırlarda! Nerede olursanız da, sizleri getirir Allâh toplayıp. Şüphesiz ki Allâh, her şey üzerinde dilediğini, irade ettiği gibi icra eden ve yapmaya kudretlidir!
2:149 Ve nereden çıkarsan da, artık dön yüzünü ‘namazda’ Mescid-i Harâm; hürmetli, yasakların uygulandığı ibadethane (Kâbe) tarafına!* Ve muhakkak ki o ‘emir’, elbette ‘gelen’ gerçektir Rabbinden! Ve değildir Allâh bihaber, gayret ettiğiniz şeylerden!
>2:127, 3:96, 3:97<
2:150 Ve nereden çıkarsan da, artık dön yüzünü ‘namazda’ Mescid-i Harâm; hürmetli, yasakların uygulandığı ibadethane (Kâbe) tarafına!* Ve nerede olursanız da, yüzlerinizi ‘namazda’ yöneltin o tarafa! Ki, olmaması için insanların, aleyhinize ‘kullanabilecekleri’ kanıt. İllaki onlardan zulmeden kimseler ‘olacaktır’. Artık ürpermeyin onlardan, Benden ürperin! Ve tamamlamam için lütfumu üzerlerinizdeki. Ve belki ‘Allâhû Teâlâ’nın razı olduğu yola’ yönlenirsiniz.
>2:127, 3:96, 3:97<
2:151 Nasıl ki, gönderdik içinizde, ‘görevlendirilmek üzere’ sizlerden ‘bir’ elçi.* Sizlere okur âyetlerimizi. Ve sizleri ‘cehaletten, günahlardan’ arındırır.* Ve sizlere öğretir kitabı ‘hakikat bilgisini’ ve hükümleri ve sizlere öğretir biliyor olmadığınız şeyleri.
>3:184, 5:70, 6:42, 14:4, 14:44, 16:36, 16:44, 17:77, 28:47<
>4:49, 9:103<
2:152 ‘Ey samimiyetle inanan kimseler!’, O hâlde Beni yâd edin! Ben de sizleri ‘lütuflarımla’ yâd edeyim! Ve Bana şükredin! Ve Bana nankörlük etmeyin!
2:153 Ey samimiyetle inanan kimseler! Medet umun,* sabırla ve ibadetle ‘namazla’!* Muhakkak ki Allâh, sabredenlerle beraberdir!
>1:4, 2:186, 3:195, 8:9<
>2:43, 2:238, 4:103, 11:114, 14:40, 17:78, 17:110, 19:31, 19:55, 20:130, 20:132, 21:73, 22:78, 25:64, 30:17, 30:18, 39:9, 50:39, 51:17, 51:18, 52:49, 73:2, 73:3, 73:4, 76:16<
2:154 Ve demeyin ki, Allâh’ın yolunda öldürülen kişiler için „ ölüler! “! Yok diridirler ve lâkin sizler, ‘bunun’ farkına varmazsınız!*
>2:154, 3:169, 3:195, 9:111, 22:58, 47:4<
2:155 Ve elbette deneriz sizleri ‘dünyada’ bir şeylerle, korku ve açlık ve eksilterek mallardan ve canlardan ve mahsullerden.* ‘Yâ Muhammed!’, Ve ‘cennetle’ müjdele sabredenleri!
>8:28, 9:126, 21:35, 29:2<
2:156 O kimseler ki, ‘sabredenler’ bir musibet isabet ettiği zaman onlara, derler ki: „ Mutlaka bizler, Allâh içiniz (yazgısını ve teslimiyeti benimsemiş kullarıyız)! Ve muhakkak ki, Zât’ına döneceğiz! “.
2:157 İşte onlar ki, üzerlerinedir Rablerinden, ibadetlere icabet ve bahşedilme, bağışlanma, merhametle esirgenme.* Ve işte onlar… Onlar, ‘Allâhû Teâlâ’nın razı olduğu yola’ yönlendirilmişlerdir!
>1:4, 2:186, 3:195, 8:9<
2:158 Muhakkak ki, Safâ ve Merve (Mekke’de hac ve umre ibadeti tepeleri), Allâh’ın belirtilerindendir. Artık kim, evi (Kâbe), hacceder veya ‘umre’ ziyaret ederse, o hâlde vebal olmaz üzerine, ikisini tavaf (etrafında yürüyerek yerine getirilen ibadet) etmesinde.* Ve kim, gönülden bir hayır ‘işleyerek fazlasını yaparsa da’, o hâlde şüphesiz ki Allâh, şükrün karşılığını cömertçe verendir; en iyi bilendir!
>2:127, 3:96, 3:97<
2:159 Muhakkak o kimseler ki, ‘sır olarak’ gizlerler indirdiğimiz ayan beyan şeyi ‘delilleri’ ve yönlendirilmeyi ki, beyan ettiğimiz şeyin ardından kitapta ‘hakikat bilgisinde’ insanlara.* İşte onlar ki, lânet eder onlara Allâh. Ve lânet eden ‘bilgilendirilme şansı olmadığı için sapan ve neticelerine katlanan herkes de’ lânet ederler onlara.
>2:75, 2:159, 5:13, 9:9, 9:10, 14:28, 41:40<
2:160 Müstesnadır tövbe eden kimseler ki, ve ‘gidişatı’ düzelttiler ve ‘gerçeği’ beyan ettiler. O hâlde işte onlar ki, tövbelerini kabul eylerim üzerlerinden! Ve Ben, itaate dönenin tövbesini kabul eyleyen, cezadan vazgeçenim; inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedenim!
2:161 Muhakkak o kimseler ki, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlardır; ve ‘bu günahla’ ölenler; ve onlar inkârcılardır ‘öldüklerinde de’.* İşte onlar ki, üzerlerinedir lâneti Allâh’ın ve meleklerin de ve ‘bilgilendirilme şansı olmadığı için sapan ve neticelerine katlanan’ insanların da topluca.
>2:161, 3:90, 9:84, 9:113<
2:162 Devamlı kalıcılardır orada. Hafifletilmez onlardan azap; ve onlara göz açtırılmaz ‘süre verilmez’.*
>2:167, 4:56, 6:30, 6:111, 7:53, 8:50, 10:52, 16:85, 39:71, 67:8, 69:25, 78:40, 89:23<
2:163 Ve İlâhınız tek İlâhtır! Ki, ilâh olamaz O’ndan başka! Ki, sonsuz şefkatle merhamet edendir; inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir!*
>19:45, 21:42, 21:43, 39:38, 67:20, 67:28<
2:164 Muhakkak ki, oluşumu yapılandırılarak var edilişi göklerin ve yerin; ihtilâfı ‘zıtlığı’ gece ve gündüzün; ve gemiler ki o, yüzer denizde, insanlara fayda verir. Ve Allâh’ın indirdiği şeyde gökten; ki su, böylelikle hayat verdi onunla yeryüzüne, ölümünün ardından. Ve ‘türetip’ yaydı içine, her bir mahlûkatlardan. Ve ‘yönden yöne’ savrulması rüzgârın ve riayet ettirilen bulutlar gök ve yeryüzü arasında, elbette âyetlerdir ‘alâmetlerdir’, akıl eden bir toplum için!*
>6:98, 7:52, 7:185, 10:101, 11:1, 18:109, 27:93, 31:27, 41:53, 51:20, 51:21, 51:22, 51:23<
2:165 Ve insanlardan kimileri edinirler ki, Allâh’a ilişiksizdirler; denk ‘ilâhlar’ ki, severler onları, sever gibi Allâh’ı. Ve samimiyetle inanan kimselerin daha şiddetlidir Allâh’a ‘olan’ sevgileri.* Ve keşke görebilselerdi zalim kimseler, ‘cehennemde’ azabı gördükleri zaman, kuvvetin tamamen Allâh’ın olduğunu.* Ve Allâh’ın azabının şiddetli olduğunu!
>2:165, 3:31, 19:96, 42:23, 49:7<
>2:167, 4:56, 6:30, 6:111, 7:53, 8:50, 10:52, 16:85, 39:71, 67:8, 69:25, 78:40, 89:23<
2:166 O zaman alâkasızlaştılar uyulanlar ‘kutsallaştırılan zât, put’, uyanlardan. Ve gördüler ‘âhirette’ azabı. Kesildi onlarla ‘hatırdan, gönülden çıkarıldı, kutsallaştırılan zât, put ile’ bağlar.*
>2:166, 7:53, 10:28, 10:29, 18:52, 46:6<
2:167 Ve derler ki, uyan kimseler (Allâhû Teâlâ’ya ortak yakıştıranlar): „ Keşke olsa bizim için ‘dünyaya, bir’ defa ‘daha dönüş. Hemen alâkasızlaşırdık onlardan ki, bizlerden alâkasızlaştıkları gibi. “.* Böylelikle gösterecek onlara Allâh, gayretlerinin hüsrana uğradığını. Ve onlar çıkacak değiller ateşten.
>2:166, 7:53, 10:28, 10:29, 18:52, 46:6<
2:168 Ey insanlar! Yiyin yeryüzündeki şeylerden, helâl ‘caiz’, temizinden! Ve ‘yasaklanmayanı yemeyerek’ uymayın adımlarına şeytanın! Muhakkak ki o ‘şeytan’, sizlere apaçık düşmandır!*
>2:208, 2:268, 4:120, 5:91, 6:121, 8:48, 14:22, 16:99, 17:62, 17:63, 17:64, 17:65, 24:21, 35:6<
2:169 Ancak ki, emreder sizlere fenalığı ve müstehcenliği (kolay kazanca, kötü arzuların esiri olmaya ve günaha teşvik eder)!* Ve söylemenizi, Allâh üzerine bilmediğiniz şeyleri!*
>2:208, 2:268, 4:120, 5:91, 6:121, 8:48, 14:22, 16:99, 17:62, 17:63, 17:64, 17:65, 24:21, 35:6<
>2:168, 2:169, 7:33, 16:116<
2:170 Ve denildiği zaman onlara ‘hakikati örtmeye şartlanmışlara’: „ Uyun, Allâh’ın indirdiği şeye (Kur’ân-ı Kerîm)! “. Derler ki: „ Yok bizler, uyarız atalarımızın üzerinde ‘onlardan gördüğümüz’ karşımıza çıkan şeye! “.* Ve olsa da mı, ataları ‘gerçeklere ait’ bir şey akıl etmiyorlar ve ‘inkâra şartlandıkları için, Allâhû Teâlâ’nın razı olduğu yola’ yönlendirilmediyseler?*
>2:41, 2:89, 2:91, 2:101, 4:47, 5:48, 6:91, 9:30, 9:31, 21:50, 35:31, 46:12, 98:5<
>3:108, 6:104, 7:101, 40:35, 64:11<
2:171 Ve emsali o kimselerin ki, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlardır; ‘şu’ misal gibidir: Ki o, ‘çobanın’ haykırış sebebini işitmeyen ‘hayvan sürüsü gibi’ bağırıp çağrıdan başkasını ‘anlamaz. Onlar, idrak etmek istemedikleri için’, sağır, dilsiz ve körlerdir.* Bu yüzden, onlar akıl etmezler.
>2:171, 6:104, 7:179, 8:23, 10:100, 13:19, 17:72, 17:97, 25:44, 35:28<
2:172 Ey samimiyetle inanan kimseler! Yiyin temizlerinden, rızıklandırdığımız şeylerden sizleri! Ve şükredin Allâh’a! Eğer yalnızca O’na ‘hizmetle, ibadetle’ kul olduysanız!*
>2:21, 2:153, 2:186, 6:102, 7:55, 7:56, 7:205, 15:98, 15:99, 17:110, 20:8, 59:24, 98:5<
2:173 Sadece haram ‘caiz olmaz kıldı’ üzerlerinize ki: Leşi ve kanı ve domuz etini! Ve helâl ‘caiz’ değil ‘kıldı’ onu, Allâh’tan başkası için ‘adlandırmayı’! Ancak kim darda kalırsa, ‘başkasının hakkına’ saldırmaksızın ve aşırı gitmeksizin ‘yiyebilir’, buna rağmen günah yoktur üzerine! Şüphesiz ki Allâh, fazlalığına bakmaksızın günahları örten, bağışlayandır; inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir!*
>19:45, 21:42, 21:43, 39:38, 67:20, 67:28<
2:174 Muhakkak o kimseler ki, ‘sır olarak’ gizlerler Allâh’ın kitaptan indirdiği şeyleri ve pazarlarlar onu, az bir bedel ‘karşılığı’.* İşte onların, karınlarına yedikleri, ateşten ‘başka bir şey’ değildir! Ve onlarla konuşmayacak Allâh, kıyâmet günü; ve onları ‘günahlardan’ arındırmayacak. Ve onlaradır, ‘cehennemde’ elem azap!*
>2:75, 2:159, 5:13, 9:9, 9:10, 14:28, 41:40<
>2:167, 4:56, 6:30, 6:111, 7:53, 8:50, 10:52, 16:85, 39:71, 67:8, 69:25, 78:40, 89:23<
2:175 İşte onlar ‘hakikat bilgisini örtenler’, o kimseler ki, alışverişleri sapkınlık ile yönlendirilme ‘karşılığındadır’.* Ve ‘âhirette’ azap ile bağışlanma ‘karşılığındadır’. Buna rağmen ne de sabırlılar ‘cesurlar’ ateşe karşı?
>3:157, 10:58, 17:18, 17:19, 17:20, 57:20<
2:176 İşte bu ‘azap’, Allâh’ın kitabı (Kur’ân-ı Kerîm) hak ile ‘gayeyle’ indirmiş olması, ‘onların da bunu inkârındandır’. Ve muhakkak o kimseler ki, ihtilâf ettiler, kitapta ‘onlar’ elbette uzak bir kopukluk içindedirler.
2:177 Değildir razı olunan nitelik, yüzlerinizi yöneltmeniz doğu ve batıya doğru. Ve lâkin razı olunan nitelik, kişinin, samimiyetle inanmasıdır Allâh’a ve âhir ‘son’ güne ve meleklere ve kitaba (Kur’ân-ı Kerîm) ve bildiricilere (peygamber);* ve vermesi sevdiği maldan, akrabalara ve yetimlere ve yoksullara ve (yolda mahsur kalana; çaresiz, imkânsız veya mekânsız kişi ve çocuklara mecazen) yol oğluna ve gereksinenlere ‘ihtiyacı olana’ ve kölelerde ‘hürriyete kavuşturmada’! Ve uygulamasıdır ‘titizlikle, gereğince’ ibadeti ‘namazı’,* vermesidir zekâtı! Ve vefa edenlerdir taahhüt ettikleri zaman taahhütlerine. Ve sabredenlerdir baskı altında ve darlıkta ve baskın esnasında. İşte onlar, o kimseler ki, samimilerdir. İşte onlar… Onlar, ‘günahlardan’ korunanlardır!*
>4:136<
>2:43, 2:238, 4:103, 11:114, 14:40, 17:78, 17:110, 19:31, 19:55, 20:130, 20:132, 21:73, 22:78, 25:64, 30:17, 30:18, 39:9, 50:39, 51:17, 51:18, 52:49, 73:2, 73:3, 73:4, 76:16<
2:178 Ey samimiyetle inanan kimseler! Üzerlerinize yazıldı ‘zorunlu kılındı’ katledilme hakkında misilleme! Hür ile hür ve kul ile kul (köle ile köle) ve kadınlar ile kadınlar.* Fakat kim, affedilir de onun ‘maktulün ebeveyni yoksa’ kardeşi tarafından bir şeyle ki, o hâlde yaraşan, makul olarak ve ‘diyeti’ eda etmelidir ona, iyi davranarak! İşte bu, bir hafifletme Rabbinizden ve bahşedilme, bağışlanma, merhametle esirgenmedir. Artık kim, aşırılık ederse işte bundan sonra, o hâlde onadır ‘cehennemde’ elem azap!
>2:178, 2:179, 4:92, 5:32, 5:45, 17:33, 25:68<
2:179 Ve sizlere hayat vardır misillemede;* ey, aklı ve gönlü işleyen, derin kavrayış sahipleri! Ki, belki ‘günahlardan’ korunursunuz!
>2:178, 2:179, 4:92, 5:32, 5:45, 17:33, 25:68<
2:180 Üzerlerinize yazıldı ‘zorunlu kılındı’ ki, ölüm ‘döşeğinde’ hazır olduğu zaman sizlerden biriniz, eğer bırakırsa bir hayır ‘miras’, vasiyet ‘etmesi’ ebeveynlere ve akrabalara makul olarak! ‘Bu’ hakkaniyettir ‘günahlardan’ korunanlar üzerine!
2:181 Artık kim, onu ‘vasiyeti’ değiştirirse duyduktan sonra, o hâlde onun günahı sadece onu değiştiren kimselerin üzerlerinedir. Şüphesiz ki Allâh, işitmesi devamlı ve her şeyi kapsayan, işittiğine icabet edendir; en iyi bilendir!
2:182 Ne var ki kim, korkar da vasiyet edenin hataya meyletmesinden veya günaha gireceğinden, bu yüzden onların ‘tarafların’ aralarındaki ‘gidişatı’ düzeltirse, o hâlde günah yoktur üzerine! Şüphesiz ki Allâh, fazlalığına bakmaksızın günahları örten, bağışlayandır; inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir!*
>19:45, 21:42, 21:43, 39:38, 67:20, 67:28<
2:183 Ey samimiyetle inanan kimseler! Üzerlerinize yazıldı ‘zorunlu kılındı’ oruç! Ki yazıldığı gibi üzerlerine, sizlerden önceki kimselerin de. Ki, belki ‘günahlardan’ korunursunuz!
Âdem aleyhisselâm’dan beri Allâhû Teâlâ’nın inananlara emri: ıkra.com
2:184 Sayılı günlerdir ‘oruç’. Fakat kim olursa, sizlerden hasta veya yolculuk üzere, o hâlde sayılı ‘tutamadığı günleri’, diğer günlerde tamamlar! Ve o kimseler üzerine ki, ona ‘güçlükle’ derman yetirenlere ‘sağlığı elvermeyenlere’, besin fidyedir bir yoksula! Artık kim, gönülden bir hayır ‘işleyerek fazlasını yaparsa da’, o hâlde o, onadır ‘daha’ hayırlı ‘âhiret mükâfatı’! Ve oruç tutmanız ‘daha’ hayırlıdır sizlere, eğer bilirseniz!
2:185 Ramazan ayı ki, onda indirildi Kur’ân, yönlendirilmeye ‘vesiledir’ insanlar için. Ki, Yönlendirendendir; ve ayan beyan ‘delillerle’ ve gerçeği itibarsızdan ayırandır. Artık kim, şahit olduysa sizlerden bu aya, o hâlde onu oruçlu geçirsin! Ve kim olursa, hasta veya yolculuk üzere, o hâlde sayılı ‘tutamadığı günleri’, diğer günlerde tamamlar! Muradı Allâh’ın, sizlere kolaylıktır ve murad etmez sizlere zorluk! Ve tamamlamanız için sayılı ‘günleri’ ve yüceltmeniz için Allâh’ı ki, sizleri yönlendirdiği şey üzerine. Ve belki şükredersiniz.
2:186 ‘Yâ Muhammed!’, Ve sorduğunda sana, kullarım Benden, öyle ki muhakkak ‘onlara’ yakınım! İcabet ederim davet edenin davetine ‘duasına’, beni davet ettiği zaman ‘Bana, dua edince’.* O hâlde onlar da Bana ‘davetime’, icabet etsinler! Ve Bana samimiyetle inansınlar! Ki, belki ‘razı olduğum yola’ erişirler!
>1:4, 2:186, 3:195, 8:9<
2:187 Sizlere helâl ‘caiz’ kılındı, oruç gecesi kadınlarınıza ‘cinsel arzu ile’ yaklaşmak! Onlar, ‘gayrı meşru ilişkiden koruyan’ örtüdür sizlere ve sizler de, ‘gayrı meşru ilişkiden koruyan’ örtüsüsünüz onlara! Allâh bildi ki, mutlaka ihanet ediyor olduğunuzu nefslerinize. Bunun üzerine ‘oruç gecesi kadınlarınıza yaklaşmanın yasak olduğu zannınızı’ affetti, tövbelerinizi kabul eyledi! Öyleyse şimdi girişin ‘isterseniz’ onlarla ‘ilişkiye’! Ve gaye edinin onu, yazdığı ‘zorunlu kıldığını’ Allâh’ın, sizlere! Ve yiyin ve için! Ki, sizlere belli oluncaya kadar beyaz iplik ‘ışıltı’, siyah iplikten ‘karanlıktan’ şafak vaktinde. Sonra tamamlayın orucu geceye kadar! Girişmeyin onlarla ‘kadınlarla ilişkiye’ ve siz, ibadete çekilmişseniz ibadethanelerde! Bunlar, sınırlarıdır Allâh’ın, artık yaklaşmayın ona! İşte böyle beyan eder Allâh, âyetlerini ‘hakikat bilgisini’ insanlara ki, belki ‘günahlardan’ korunurlar!
2:188 Ve yemeyin mallarınızı aranızda asılsız ‘sebeplerle’! Ve ‘rüşvet olarak’ aktarmayın onu hâkimlere! Ki, yemeniz için bir kısmını insanların mallarından, günahla ve bildiğiniz ‘hâlde’.
2:189 ‘Yâ Muhammed!’, Soruyorlar sana, hilâllerden (ay takviminden). De ki: „ O, vakit ölçüsüdür insanlar için ve haccın! “. Ve değildir razı olunan nitelik, girmeniz evlere ‘asılsız inançlara uyarak’ arkasından. Ve lâkin razı olunan nitelik, kişinin ‘günahlardan’ korunmasıdır! Ve girin evlere kapılarından! Ve korunun ‘karşı gelmekten’ Allâh’a! Ki, belki iflâh olursunuz!
2:190 Ve savaşın Allâh’ın yolunda, sizlerle savaşanlarla ve aşırılık etmeyin!* Muhakkak ki Allâh, sevmez aşırılık edenleri!
>2:190, 2:191, 2:192, 2:193, 2:194, 2:256, 4:90, 4:91, 8:39, 8:58, 8:59, 8:60, 8:61, 9:12, 9:29, 9:36, 9:123, 33:60, 33:61, 60:7, 60:8, 60:9<
2:191 Ve öldürün onları ‘sizlerle savaşanları’ bulduğunuz yerde ve çıkarın onları, sizleri çıkardıkları yerden (Mekke’den) sizler de! Ve fitne ‘ara bozuculuk’, daha şiddetlidir katletmekten! Ve Mescid-i Harâm; hürmetli, yasakların uygulandığı ibadethane (Kâbe) yanında, onlar sizlerle savaşmadıkça sizler de onlarla orada savaşmayın! Fakat eğer sizlerle savaşırlarsa, o hâlde katledin onları! İşte böyledir cezası inkârcıların.
2:192 Artık eğer ‘savaşı ve inkârı’ sonlandırırlarsa, o hâlde şüphesiz ki Allâh, fazlalığına bakmaksızın günahları örten, bağışlayandır; inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir!*
>19:45, 21:42, 21:43, 39:38, 67:20, 67:28<
2:193 Ve savaşın onlarla ta ki, fitne ‘sapkınlık’ olmasın ve olsun dîn ‘dîni algılar’ Allâh için!* Artık eğer ‘savaşı ve inkârı’ sonlandırırlarsa, o hâlde düşmanlık yoktur zalimlerden başkası üzerine!
>2:190, 2:191, 2:192, 2:193, 2:194, 2:256, 4:90, 4:91, 8:39, 8:58, 8:59, 8:60, 8:61, 9:12, 9:29, 9:36, 9:123, 33:60, 33:61, 60:7, 60:8, 60:9<
2:194 Haram ay (saldırmanın yasak olduğu aylar; Recep, Zul-kade, Zul-hicce ve Muharrem), haram ay ile ve ‘saygı gösterilmesi gereken’ hürmetler misillemeyledir. Ne var ki kim, aşırılık eder ‘saldırırsa’ sizlere, o hâlde, aşırılık edip ‘saldırın’ ona ki, aşırılık edip ‘saldırdığı’ kadar üzerlerinize! Ve korunun ‘karşı gelmekten’ Allâh’a! Ve bilin ki Allâh’ın, ‘günahlardan’ korunanlarla beraber olduğunu!
2:195 Ve ‘rızası için’ bağış yapın Allâh’ın yolunda!* Ve atmayın kendi ellerinizle ‘kendinizi’ tehlikeye! Ve ‘daima’ iyi davranın!* Muhakkak ki Allâh, sever iyilik edenleri!
>2:195, 28:77<
>4:36, 6:151, 16:90, 17:23, 28:77, 55:60<
2:196 Ve tamamlayın hac ve ziyareti ‘umreyi’ Allâh için! Fakat eğer alıkonulursanız, o hâlde kolayınıza gelen şeyi kurban edin! Ve tıraş etmeyin başlarınızı ki, kurban, mahalline ulaşıncaya kadar! Fakat kim, sizlerden hasta oldu veya başından rahatsızlığı ‘sebebiyle kurban mahalline ulaşmadan tıraş olduysa’ o hâlde, fidye ‘vermelidir’ oruçtan, sadakadan veya kurbandan! Nihayet emniyette olduğunuz zaman da artık kim, menfaatlenirse ‘umre’ ziyaret ile hacca kadar, o hâlde kolayına gelen kurbandan ‘kesmelidir’! Fakat kim, ‘bunu’ bulamazsa, öyleyse oruç tutmalıdır üç gün hacda, geri döndüğünüz zaman da yedi ‘gün’ ki, bunların tamamı on ‘gündür’! Bu, ahalisi hazır ‘yerleşik’ olmayan kimseleredir* Mescid-i Harâm; hürmetli, yasakların uygulandığı ibadethanede (Kâbe). Ve korunun ‘karşı gelmekten’ Allâh’a! Ve bilin ki Allâh’ın, cezasının şiddetli olduğunu!
>2:127, 3:96, 3:97<
2:197 Hac, bilinen aylardır. O hâlde kim, onlarda haccı ‘kendisine’ zorunlu kılarsa, artık ‘kadına’ yanaşmak olmaz! Ve hak yoldan ayrılmak olmaz! Ve kavga etmek olmaz hacda! ‘Rızası için’ ne ifa ederseniz hayırdan, bilir onu Allâh! Ve azık hazırlayın ‘hayırlarla kendinize’! Fakat azığın en hayırlısı, muhakkak ki, ‘günahlardan’ korunmaktır. Ve korunun Bana, ‘karşı gelmekten’ ey, aklı ve gönlü işleyen, derin kavrayış sahipleri!
2:198 Değildir üzerlerinize vebal, ‘hacda ticaret yaparak’ gaye edinmeniz bir lütuf, Rabbinizden. Artık akın akın geldiğiniz zaman Arafat’tan, Allâh’ı yâd edin! Ve Meş’ar-i Harâm; hürmetli, şuur, alâmet yeri (Müzdelife, Arafat ile Mina arası) yanında da! Ve ‘içtenlikle’ yâd edin O’nu ki, yönlendirdiği gibi sizleri! Ve sizler, ondan önce elbette sapmışlardan idiniz.
2:199 Sonra akın akın gelin. İnsanların akın akın geldikleri yerden (Arafat’tan). Ve istiğfar edin Allâh’a! Şüphesiz ki Allâh, fazlalığına bakmaksızın günahları örten, bağışlayandır; inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir!*
>19:45, 21:42, 21:43, 39:38, 67:20, 67:28<
2:200 Nihayet iradeniz süresince ‘hac’ ibadetlerinizde, artık yâd edin Allâh’ı! Atalarınızı yâd ettiğiniz gibi, hem de daha şiddetli bir yâd etmeyle. Fakat insanlardan kimileri der ki: „ Rabbimiz… Ver bizlere dünyada! “. Ve olmaz ona ‘bununla yetinene’, âhirette, oluşumu yapılandırılarak var edilenden.*
>2:200, 10:7, 10:8, 11:15, 11:16, 17:18, 17:19, 17:20, 42:20<
2:201 Ve onlardan kimileri der ki: „ Rabbimiz… Ver bizlere dünyada, iyilikler ve âhirette de iyilikler; ve koru bizleri ‘cehennemde’ ateş azabından! “.
2:202 İşte onlar ki, onlaradır bir nasip kazandıkları şeyden. Ve Allâh, tez, noksansız hesaplayan, saptayandır!
2:203 Ve yâd edin Allâh’ı ‘tekbirlerle’ sayılı günlerde (Teşrik günleri)! Fakat kim, acele ederse iki gün içinde (Mina’dan dönmek için) bu yüzden günah yoktur üzerine! Ve kim ertelerse, o hâlde günah yoktur onun da üzerine; ki, ‘günahlardan’ korunan kimse için! Ve korunun ‘karşı gelmekten’ Allâh’a! Ve bilin ki, Zât’ı ‘huzuruna’ toplatılacak olduğunuzu!*
>1:3, 7:8, 11:103, 11:104, 11:105, 14:48, 20:108, 24:25, 75:30<
2:204 Ve insanlardan kimilerinin sözü hoşuna gider dünya hayatında. Ve şahit edinir Allâh’ı, ki, üzerine ‘yemin ederek’, kalbinde olan şeye. Ve o, husumette en amansızıdır!
2:205 Ve dönüp ‘gittiği’ zaman, çalışır yeryüzünde bozgun çıkarmak için orada. Ve mahvetmeyi ekinleri ve nesli.* Ve Allâh, sevmez bozgunculuğu!
>2:205, 4:119<
Klonlama, ürünlerin genlerini değiştirme: ıkra.com
2:206 Ve denildiği zaman ona: „ Korun ‘karşı gelmekten’ Allâh’a! “. Onu alır kibir ‘sürükler’ günaha. Artık yeter ona, cehennem; ve elbette ne kötü ‘bir’ döşek!*
>9:68, 19:70, 19:71, 21:98, 21:101, 27:89, 39:60, 39:61, 92:14, 92:15, 92:16, 92:17<
2:207 Ve insanlardan kimileri satar ‘feda eder’ canını ki, amaçlayarak Allâh’ın hoşnutluğunu. Ve Allâh, insaf eden, acıyandır; kullarına!
2:208 Ey samimiyetle inanan kimseler! Girin esenliğe ‘İslâm’a, Allâh’a teslimiyete’ topyekûn! Ve uymayın adımlarına şeytanın! Muhakkak ki o ‘şeytan’, sizlere apaçık düşmandır!*
>2:208, 2:268, 4:120, 5:91, 6:121, 8:48, 14:22, 16:99, 17:62, 17:63, 17:64, 17:65, 24:21, 35:6<
2:209 Artık eğer tökezlerseniz, sizlere gelen ayan beyan şeyin ‘hakikat bilgisinin’ ardından, o hâlde bilin ki Allâh’ın, mutlak yüce, eşsiz, benzersiz; âdil, hakkı yerine getiren, adaletle hükmeden olduğunu!
2:210 ‘Hakikati örtmeye şartlanmışlar, neyi’ gözlerler ki? İllâki gelmesini mi onlara, Allâh ‘azabı’, bulutlardan gölgeler içinde ve melekler de (Azrâîl aleyhisselâm ve yardımcıları); ve bitirilmesini emrin ‘kıyâmet hükmünün yerine getirilmesini’. (Mesele kapanır, peygambere ihtiyaç kalmaz, işleri Allâhû Teâlâ’ya kalır).* Ve Allâh’a döndürülür emirleriyle ‘oluşan her şey’!
>2:210, 5:109, 6:57, 6:58, 10:11, 10:50, 10:51, 13:6, 14:42, 15:8, 16:1, 16:33, 16:61, 17:11, 18:58, 18:59, 25:25, 25:26, 35:45, 39:69, 47:18<
2:211 ‘Yâ Muhammed! İstersen’ sor İsrâîloğullarına! Ki verdik onlara, ‘yönlendirilmeye vesile’ nice ayan beyan âyetler ‘ibretler’! Ve kim, değiştirirse lütfunu Allâh’ın ‘hakikat bilgisini’, ona gelen şeyin ‘yönlendirilmenin’ ardından, o hâlde şüphesiz ki Allâh’ın, cezası şiddetlidir!*
>2:75, 2:159, 5:13, 9:9, 9:10, 14:28, 41:40<
2:212 Süslendi ‘cazip gösterildi, o kimselere ki, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlardır; dünya hayatı. Ve eğleniyorlar samimiyetle inanan kimselerle. Ve o kimseler ki, ‘onlar, günahlardan’ korunanlardır; kıyâmet günü onlardan üstünlerdir. Ve Allâh, rızıklandırır dilediği ‘rızasına uyan’ kişiyi hesapsızca!
2:213 İnsanlar, ‘ayrılana kadar, aynı inançtan’ bir ümmettiler. Nihayet Allâh, çıkardı bildiricileri (peygamber), ‘hakikat bilgisi ve cennetle’ müjdeleyiciler ve uyaranlar ‘olarak’.* Ve indirdi beraberlerinde kitap hak ile ‘gayeyle’! Ki, hükmetmek için insanların aralarında ve ihtilâf ettikleri şeyde. Ve onda (Kur’ân-ı Kerîm) ihtilâf eden kimseler, onlara ayan beyan ‘deliller’ gelmesinin ardından ‘hakikat bilgisi’ verilen, aralarında azgınlaşan ‘Yahudiler ve Hristiyanlardan’ başkası değildir.* Bu yüzden yönlendirdi Allâh, samimiyetle inanan kimseleri ki, Hak’tan ‘inen İlâhî esaslardan yana’ ihtilâf ettikleri şeyde ‘doğruya yönelsinler’, O’nun izniyle. Ve Allâh, yönlendirir dilediği ‘rızasına uyan’ kişiyi ‘razı olduğu’ yol doğrultusuna.*
>3:184, 5:70, 6:42, 14:4, 14:44, 16:36, 16:44, 17:77, 28:47<
>2:41, 2:89, 2:91, 2:101, 4:47, 5:48, 6:91, 9:30, 9:31, 21:50, 35:31, 46:12, 98:5<
>2:256, 5:16, 7:178, 13:27, 16:9, 18:29, 39:41, 57:20, 64:11<
2:214 Yoksa hesapladınız ‘sandınız’ mı ki, cennete dâhil edileceğinizi ve olmadıkça sizlere de emsali, sizlerden önceki geçmiş kimselerin ‘başlarına gelenin’!? Onlara dokundu ‘öyle’ baskı ve darlık ve sarsıldılar, elçi ve beraberindeki samimiyetle inanan kimseler ki, diyecek kadar: „ Ne zaman Allâh’ın yardımı? “. Değil mi ki, muhakkak ki, Allâh’ın yardımı yakın!?
2:215 ‘Yâ Muhammed!’, Soruyorlar sana, ‘Allâhû Teâlâ’nın rızası için’ ne bağış yapacaklarını. De ki: „ Hayırdan ne bağış yaparsanız işte o, ebeveynleredir ve akrabalara ve yetimlere ve yoksullara ve (yolda mahsur kalana; çaresiz, imkânsız veya mekânsız kişi ve çocuklara mecazen) yol oğlunadır! “.* Ve ‘rızası için’ ne ifa ederseniz hayırdan, o hâlde şüphesiz ki Allâh, onu en iyi bilendir!
>2:219, 17:26, 17:27, 17:28, 17:29, 25:67, 30:38, 51:19, 70:24, 70:25<
2:216 Yazıldı ‘zorunlu kılındı’ üzerlerinize savaş! Ve o, sizlerce hoşlanılmasa da.* Ve olur ki, hoşlanmadığınız bir şey ve o, sizlere hayırdır! Ve sevdiğiniz bir şey ve o, sizlere şerdir! Ve Allâh bilir ve sizler bilmezsiniz ‘sırları ve açıklanan şeyleri’!*
>2:216, 4:77, 8:5<
>2:255, 6:59, 10:61, 20:110, 67:14<
2:217 ‘Yâ Muhammed!’, Soruyorlar sana, haram aydan (saldırmanın yasak olduğu aylar; Recep, Zul-kade, Zul-hicce ve Muharrem) ve onda savaşmayı. De ki: „ Onda savaş büyük ‘vebal’! Ve alıkoymak Allâh’ın yolundan ve inkâr etmek O’nu ve Mescid-i Harâm; hürmetli, yasakların uygulandığı ibadethane (Kâbe) ‘ziyaretini engellemek’ ve çıkarmak ahalisini oradan Allâh’ın katında daha büyük ‘günahtır’. Ve fitne ‘ara bozuculuk’, daha büyük ‘günahtır’ katletmekten! “. Ve ‘İslâm’ı inkâr edenler’ zail olmazlar savaşmaya sizlerle ki, döndürünceye kadar sizleri dîninizden, eğer mecal edebilseler. Ve kim döndü de sizlerden dîninden ‘İslâm’dan’* ve o, inkârcıdır artık öldüğünde de!* O hâlde işte onların, boşa çıktı gayretleri dünyada ve âhirette de.* Ve işte onlar, ateş sahabeleridir; onlar, orada devamlı kalıcılardır.
>3:19, 3:83, 3:84, 3:85, 6:161, 10:105, 21:25<
>5:51, 5:52, 5:53<
>4:48, 6:88, 7:146, 8:23, 8:51, 9:80, 16:107, 16:108, 40:12, 47:28<
2:218 Muhakkak o kimseler ki, samimiyetle inananlardır ve hicret ‘göç’ eden kimseler ve cihâd (kararlılıkla İslâm’ı yaşama mücâdelesi) edenler Allâh’ın yolunda; mallarıyla ve canlarıyla ki, işte onlar, Allâh’ın bahşetmesini, bağışlamasını, merhametle esirgemesini umarlar. Ve Allâh, fazlalığına bakmaksızın günahları örten, bağışlayandır; inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir!*
>19:45, 21:42, 21:43, 39:38, 67:20, 67:28<
2:219 ‘Yâ Muhammed!’, Soruyorlar sana, şaraptan* ve kumardan. De ki: „ O ikisinde ‘vardır’, büyük günah ve insanlar için faydalar. Onların günahları, menfaatlerinden daha büyüktür! “. Ve soruyorlar sana, ‘Allâhû Teâlâ’nın rızası için’ ne bağış yapacaklarını. De ki: „ Affedileni ‘gönüllü vazgeçileni’! “.* İşte böyle beyan eder Allâh, sizlere âyetleri ‘hakikat bilgisini’. Ki, belki inceden inceye düşünürsünüz!
>2:219, 16:67, 37:45, 47:15<
>2:219, 17:26, 17:27, 17:28, 17:29, 25:67, 30:38, 51:19, 70:24, 70:25<
2:220 ‘Yâ Muhammed!’, Ki dünyadan ve âhiretten de ve soruyorlar sana, yetimlerden. De ki: „ Onların ‘gidişatını’ düzeltmek ‘daha’ hayırlıdır ve eğer onları ‘aranıza’ katarsanız, artık onlar kardeşlerinizdir (yandaşlar)! “. Ve Allâh bilir, bozgun çıkaranları da ‘gidişatı’ düzeltenleri de!* Ve eğer dileseydi Allâh, elbette üzerdi sizleri. Şüphesiz ki Allâh, mutlak yüce, eşsiz, benzersizdir; âdil, hakkı yerine getiren, adaletle hükmedendir!
>1:3, 7:8, 11:103, 11:104, 11:105, 14:48, 20:108, 24:25, 75:30<
>2:255, 6:59, 10:61, 20:110, 67:14<
2:221 Ve nikâhlamayın ‘Allâhû Teâlâ’ya’ ortak yakıştıran kadınları ki, samimiyetle inanıncaya kadar! Ve elbette köle kadın ki, samimiyetle inanan, ‘daha’ hayırlıdır ‘Allâhû Teâlâ’ya’ ortak yakıştıran bir kadından; ve sizleri imrendirse bile. Ve nikâhlamayın kadınlarınızı ‘Allâhû Teâlâ’ya’ ortak yakıştıran erkeklerle ki, samimiyetle inanıncaya kadar! Ve elbette samimiyetle inanan kul (köle), ‘daha’ hayırlıdır ‘Allâhû Teâlâ’ya’ ortak yakıştıran bir erkekten; ve sizleri imrendirse bile.* İşte onlar, davet ederler ateşe. Ve Allâh, davet eder cennete ve bağışlamaya izniyle. Ve beyan eder âyetlerini ‘hakikat bilgisini’ insanlara ki, belki hatırda tutarlar!
>2:221, 4:3, 4:23, 4:24, 4:25, 5:5, 17:32, 24:26, 24:32, 24:33, 33:50, 33:51, 33:52, 58:3, 60:10, 90:13<
2:222 ‘Yâ Muhammed!’, Ve soruyorlar sana, ‘kadınların’ hayz hâlinden. De ki: „ O, rahatsızlıktır. Bu yüzden ‘cinsel ilişkiden’ uzaklaşın hayzlıyken kadınlardan! Ve onlara yaklaşmayın temizleninceye kadar! Artık temizlendikleri zaman nihayet, ‘isterseniz’ varın onlara emrettiği yerden Allâh’ın! “. Muhakkak ki Allâh, sever tövbe edenleri ve sever temizlenenleri!
2:223 Kadınlarınız, ‘döllenen-döl veren’ tarladır sizlere. O hâlde ‘isterseniz’ yaklaşın ‘ilişkiye girin’, tarlanıza nasıl dilerseniz! Ve sunun benlikleriniz için ‘ahlâklı davranışlar’! Ve korunun ‘karşı gelmekten’ Allâh’a! Ve bilin ki, kavuşacak olduğunuzu O’na! ‘Yâ Muhammed!’, Ve ‘cennetle’ müjdele samimiyetle inananları!
2:224 Ve kılmayın ‘bahaneyle’ Allâh’ı yeminlerinize siper! Hayırlı olmanız ve ‘günahlardan’ korunmanız ve insanların arasını düzeltmenizde. Ve Allâh, işitmesi devamlı ve her şeyi kapsayan, işittiğine icabet edendir; en iyi bilendir!
2:225 Sorumlu tutmaz sizleri Allâh, boş sözlerle ‘gayesiz’ yeminlerinizden. Ve lâkin sorumlu tutar sizleri, kazandığı şeylerle kalplerinizin ‘bilinçli yeminlerinizden’!* Ve Allâh, fazlalığına bakmaksızın günahları örten, bağışlayandır; hemen cezalandırmayan, ılımlı davranandır!
>2:225, 2:284, 5:89, 33:5, 66:2<
2:226 ‘Boşanma amaçlı ilişkiden uzaklaşmaya’ söz veren kimseler, kadınlarından ‘ayrı’ dört ay dururlar! Ancak eğer ‘süre dolmadan’ vazgeçerlerse, o hâlde şüphesiz ki Allâh, fazlalığına bakmaksızın günahları örten, bağışlayandır; inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir!*
>19:45, 21:42, 21:43, 39:38, 67:20, 67:28<
2:227 Ve eğer boşamaya karar verirlerse, o hâlde şüphesiz ki Allâh, işitmesi devamlı ve her şeyi kapsayan, işittiğine icabet edendir; en iyi bilendir!
2:228 Ve boşanmış kadınlar, kendi başına gözetlerler ‘beklerler’, üç dönem ‘hayz hâlini’ (ki, olası bir gebelik belli olsun)! Ve helâl ‘caiz’ değildir onlara gizlemek, oluşumunu yapılandırarak var ettiği şeyi Allâh’ın, rahimlerinde! Ki eğer onlar, samimiyetle inanıyorlarsa Allâh’a ve âhir ‘son’ güne. Ve kocalarına haktır ‘münasiptir’ geri dönmeye onlara ki, işte bu ‘süre’ içinde, eğer murad ederlerse uzlaşmayı. Ve onların ‘kadınların hakkı’, onların ‘kocalarının’ üzerinde, onun meşru ‘hakkı’ kadardır. Erkekler ki, ‘kadınların’ üzerinde bir mertebe ‘daha önceliklidir’! Ve Allâh, mutlak yüce, eşsiz, benzersizdir; âdil, hakkı yerine getiren, adaletle hükmedendir!
2:229 ‘Dönüşü mümkün’ boşama iki defadır! Öyleyse ‘kadını ya’ makul olarak tutmak veya iyi davranarak serbest bırakmalıdır. Ve helâl ‘caiz’ değildir sizlere, onlara verdiğiniz şeyden bir şey almanız! Ki, korkmaları müstesna ‘karı-kocanın’, uygulayamamayı Allâh’ın sınırlarını. Fakat eğer korkarsanız, ‘karı-kocanın’ uygulamamalarından Allâh’ın sınırlarını, o hâlde vebal olmaz üzerlerine, ‘kadının aldığı evlilik bağışını, boşanmak isteğiyle iade etmesi’ ona, verdiği bedelde. Bunlar, Allâh’ın sınırlarıdır, artık aşırılık etmeyin ona! Ve kim, aşırılık ederse Allâh’ın sınırlarına, o hâlde işte onlar… Onlar, zalimlerdir!
2:230 Buna rağmen ‘kocanın ikinci boşamasının’ ardından eğer onu ‘karısını, üçüncü kez de’ boşarsa, artık helâl ‘caiz’ değildir ona! Nikâhlanmadıkça ondan başka bir eşle! Ne var ki, eğer ‘ikinci eş de’ onu boşarsa, o hâlde vebal olmaz üzerlerine ‘ilk karı-kocanın birbirine’ dönmelerinde. Eğer ki zannederlerse, uygulayabilmeyi Allâh’ın sınırlarını! Ve bunlar, Allâh’ın sınırlarıdır! Allâh onu, ‘hakikat bilgisini’ beyan eder ‘anlaya’ bilen bir toplum için!
2:231 Ve boşadığınız zaman kadınları, nihayet vadelerine ulaştıklarında, artık onları makul olarak tutun veya onları meşru olarak serbest bırakın. Ve onları tutmayın, zarar vererek, aşırılık ederek! Ve kim, ifa ederse işte bunu ‘yasaklananı’, ancak benliğine zulmetmiş olur. Ve edinmeyin âyetlerini Allâh’ın, alay ‘konusu’! Ve hatırlayın, üzerlerinizdeki lütfunu Allâh’ın! Ve indirdiği şeyi ‘hakikat bilgisini’ sizlere kitaptan ‘Levh-i Mahfûz’dan’ (Allâh’ın ilminin, saklanmış ve korunmuş kayıt levhası)!* Ve hükümleri ki, onunla sizlere, nasihat olması için. Ve korunun ‘karşı gelmekten’ Allâh’a! Ve bilin ki Allâh’ın, her bir şeyi en iyi bilen olduğunu!
>6:59, 13:39, 36:12, 57:22, 85:21, 85:22<
2:232 Ve boşadığınız zaman kadınları, nihayet vadelerine ulaştıklarında, artık onları sıkıştırmayın ‘engel olmayın, yeni’ eşleriyle nikâhlarına; ki, murad ettikleri zaman meşru olarak aralarında! İşte bununla nasihat veriliyor ona, sizlerden ki, kim olduysa samimiyetle inanan Allâh’a ve âhir ‘son’ güne de. İşte bu, ‘günahlardan’ daha çok arındırıcıdır sizlere ve ‘şartlanmalardan’ daha temizdir. Ve Allâh bilir ve sizler bilmezsiniz ‘sırları ve açıklanan şeyleri’!*
>2:255, 6:59, 10:61, 20:110, 67:14<
2:233 Ve ‘bebek sahibi’ anneler, emzirirler evlâtlarını tam olarak iki yıl ki, emzirmeyi tamamlamayı murad eden kimse için. Ve üzerinedir ‘temin etmek’ kendisi için doğurulmuş olan ‘babanın’, onların ‘annelerin’ rızıkları ve giyimleri makul olarak! Yükümlü tutulmasın ‘hiçbir’ can, yetisinin dışında ne bir anne evlâdıyla ve ne de kendisi için doğurulmuş olan ‘baba’ evlâdıyla! Ve vâris üzerindeki ‘sorumluluk, görev de’ işte bunun benzeridir. Artık eğer ‘boşanmış anne ve baba’ murad ederlerse rızalarıyla ve danışarak sütten kesmeyi, o hâlde vebal olmaz üzerlerine. Ve eğer muradınız, evlâtlarınıza ‘sütanne tutup’ emzirtmekse, artık vebal olmaz üzerlerinize, makul olarak verdiğiniz şeyi ‘kararlaştırdığınız ücreti’ teslim ettiğiniz zaman! Ve korunun ‘karşı gelmekten’ Allâh’a! Ve bilin ki Allâh’ın, gayret ettiğiniz şeyleri, her hâliyle gören olduğunu!
2:234 Ve o kimseler ki, sizlerden vefat ettirilirler. Ve ‘onların geriye’ bıraktığı eşleri kendi başına gözetlerler ‘beklerler’, dört ay ve on gün (ki, olası bir gebelik belli olsun)! Nihayet vadelerine ulaştıkları zaman, artık vebal olmaz üzerlerinize, ifa ettikleri şeylerden kendilerince meşru olarak! Ve Allâh, gayret ettiğiniz şeylerden haberdar, üstün bilgi sahibidir!
2:235 Ve vebal olmaz üzerlerinize, ‘kocaları ölen’ kadınlara, evlenme teklifinizi ima etmenizde veya nefsinizde saklamanızda! Allâh bildi ki, mutlaka hatırda tutacak olduğunuzu onları. Ve lâkin onlarla sözleşmeyin sırlarda! Sözü meşru söylemeniz müstesna. Ve azmetmeyin nikâh bağına ki, ulaşıncaya kadar kitapta ‘Kur’ân-ı Kerîm de yazılı’ vadesine!* Ve bilin ki, Allâh’ın biliyor olduğunu, benliklerinizdeki şeyi!* O hâlde sakının O’ndan! Ve bilin ki Allâh’ın, fazlalığına bakmaksızın günahları örten, bağışlayan; hemen cezalandırmayan, ılımlı davranan olduğunu!
>2:234<
>2:255, 6:59, 10:61, 20:110, 67:14<
2:236 Vebal olmaz üzerlerinize, eğer boşarsanız kadınları, henüz dokunmadan onlara, veya belirlemeden onlara, zorunlu kılınan evlilik bağışı! Ve onların bir geçimlikle ‘imkânları’ geniş olanın kendi gücü yettiğince ve dar olanın da kendi gücü yettiğince, makul olarak menfaatlendirilmesi hakkaniyettir üzerine iyilik edenlerin!
2:237 Ve eğer boşarsanız onları, dokunmadan önce onlara; ve olur yine de zorunluluk ki, yarısıdır, onlara belirlediğiniz zorunlu kılınan evlilik bağışının! Müstesnadır ‘kadınların’ affetmeleri ‘vazgeçmeleri’ veya nikâh bağı elindeki kimsenin ‘erkeğin’ affetmesi ‘hepsini kadına bırakması’. Ve affetmeniz ‘diğer yarısını da bırakmanız’ daha yakın ‘davranıştır günahlardan’ korunmak için! Ve unutmayın aranızda lütufkârlığı! Şüphesiz ki Allâh, gayret ettiğiniz şeyleri her hâliyle görendir!
2:238 Muhafaza edin ibadetleri ve ara ibadeti ‘namazı’!* Ve ‘Allâhû Teâlâ’nın huzurunda’ dikilin! Allâh’a âmâde olun!
>2:43, 2:238, 4:103, 11:114, 14:40, 17:78, 17:110, 19:31, 19:55, 20:130, 20:132, 21:73, 22:78, 25:64, 30:17, 30:18, 39:9, 50:39, 51:17, 51:18, 52:49, 73:2, 73:3, 73:4, 76:16<
2:239 Fakat eğer ‘bir tehlikeden’ korkarsanız, o hâlde ‘namazı’ yaya olarak veya binmişken ‘binekte kılın’! Nihayet emniyette olduğunuz zaman da, artık Allâh’ı ‘namazla’ yâd edin! Sizlere öğrettiği gibi biliyor olmadığınız şeyleri ‘nasıl kılacağınızı’.
2:240 Ve o kimseler ki, sizlerden vefat ettirilirler. Ve ‘onlar, geriye’ bıraktığı eşlere vasiyet etmelidir! Ki, eşleri için geçimlik ‘evinden’ çıkarılmaksızın bir yıla kadardır. Fakat eğer ‘eş, kendiliğinden’ çıkarsa, artık vebal olmaz üzerlerinize, ifa ettikleri şeylerden kendilerince makul olarak! Ve Allâh, mutlak yüce, eşsiz, benzersizdir; âdil, hakkı yerine getiren, adaletle hükmedendir!
2:241 Ve boşanmış kadınların makul olarak ‘bir geçimlikle’ menfaatlendirilmesi hakkaniyettir ‘günahlardan’ korunanlar üzerine!
2:242 İşte böyle beyan eder Allâh, sizlere âyetlerini ‘hakikat bilgisini’. Ki, belki akıl edersiniz!
2:243 Baksana o kimselere ki, yurtlarından çıktılar ve onların binlercesi ölüm, (salgın) korkusuyla! Bu yüzden dedi ki, onlara Allâh: „ Ölün! “. Sonra da ‘yeniden türeterek’ hayat verdi onlara.* Şüphesiz ki Allâh, elbette lütuf sahibidir insanlar üzerine! Ve lâkin insanların birçoğu şükretmezler.
>2:28, 2:243, 4:66<
2:244 Ve savaşın Allâh’ın yolunda!* Ve bilin ki Allâh’ın, işitmesi devamlı ve her şeyi kapsayan, işittiğine icabet eden; en iyi bilen olduğunu!
>2:190, 2:191, 2:192, 2:193, 2:194, 2:256, 4:90, 4:91, 8:39, 8:58, 8:59, 8:60, 8:61, 9:12, 9:29, 9:36, 9:123, 33:60, 33:61, 60:7, 60:8, 60:9<
2:245 Kimdir o kimse ki, borç veren Allâh’a, bir borç ki, iyilikledir. O hâlde o, katlanır ona, çoğaltılarak kat kat. Ve Allâh, ‘adaleti gereği rızkı’ daraltır ve yayar, uzatır ‘genişletir’! Ve Zât’ına döndürüleceksiniz!
2:246 Baksana İsrâîloğulları seçkinlerine, Mûsâ’nın ardından! Bildiricilerine (peygamber) demişlerdi ki: „ Çıkar bizlere bir hükümdar ki, Allâh’ın yolunda savaşalım! “. ‘Peygamberleri’ dedi ki: „ Olur ki, eğer üzerlerinize yazılır da ‘zorunlu kılınır’ savaş, ya savaşmazsanız? “. Dediler ki: „ Ve olmaz savaşmamamız Allâh’ın yolunda; ve çıkarılmışken yurdumuzdan ve oğullarımızdan ‘uzaklaştırılmışken’! “. Nihayet yazılınca da ‘zorunlu kılınınca’ üzerlerine savaş, dönüp ‘gittiler’, onlardan birazı dışında. Ve Allâh, en iyi bilendir; zalimleri!
2:247 Ve dedi ki, onlara bildiricileri (peygamber): „ Muhakkak ki Allâh, çıkardı sizlere Tâlut’u hükümdar olarak! “. Dediler ki: „ Nasıl olur onun hükümdarlığı üzerimize? Ve bizlere haktır ‘münasiptir’ hükümdarlık ki, ondan ‘çok’. Ve ‘ona’ verilmemişken maldan ‘servetten’ bolca! “. ‘Peygamberleri’ dedi ki: „ Muhakkak ki Allâh, seçkin kıldı onu, üzerlerinize ve ona, artırdı bilgide yeğlik ve heybet! “. Ve Allâh, verir saltanatını, hükümdarlığını dilediği ‘rızasına uyan’ kişiye! Ve Allâh, ilmi, kudreti, lütufları geniş, her şeyi kapsayandır; en iyi bilendir!
2:248 Ve dedi ki, onlara bildiricileri (peygamber): „ Muhakkak ki onun hükümdarlığının âyeti ‘alâmeti’, bir sandığın (ahit sandığı) sizlere gelmesidir! İçindekiler, sükûnettir Rabbinizden ve arta kalanlardır bıraktığı şeylerden, Mûsâ ailesinin ve Hârûn ailesinin ki, taşırlar onu melekler. “. Muhakkak ki işte bu, elbette âyet ‘alâmettir’ sizlere, eğer samimiyetle inananlarsanız!
2:249 Böylelikle ayrıldığında Tâlut, ‘mücâdele için’ orduyla, dedi ki: „ Muhakkak ki Allâh, yoklayacak sizleri bir nehir ile.* Öyle ki kim, ondan içerse artık benden değildir. Ve ona doymadan eliyle bir avuç avuçlayıp ‘içen’ kişi müstesna, o hâlde muhakkak ki o, bendendir! “. Fakat onlardan birazı dışında, ondan ‘sudan doya doya’ içtiler. Derken ‘nehri’ geçtiler o ‘Tâlut’ ve beraberindeki samimiyetle inanan kimseler. (Sudan rahatsızlanıp geride kalanlar) Dediler ki: „ Tâkat yetiremeyeceğiz bugün, Câlut’a ve onun ordusuna! “. Dediler ki, kendilerinin mutlaka Allâh’a kavuşacak olduklarını uman kimseler: „ Nice az birlikler galip oldu ‘sayıca’ çok birliğe ‘karşı’, Allâh’ın izniyle! “. Ve Allâh, sabredenlerle beraberdir!
>8:28, 9:126, 21:35, 29:2<
2:250 Ve karşısına çıktıklarında Câlut’un ve ordusunun, dediler ki: „ Rabbimiz… Üzerimize sabır yağdır ve sabitle ‘sağlamlaştır’ ayaklarımızı ‘yolunda’!* Ve bizlere yardım et, inkârcı topluma karşı! “.
>2:250, 3:146, 3:147, 8:11, 16:94, 47:7<
2:251 Nihayet onları yenilgiye uğrattılar Allâh’ın izniyle; ve öldürdü Dâvûd, Câlut’u. Ve verdi ona Allâh, hükümdarlık ve idrak ‘yetisi’ ve öğretti ona, dilediği şeylerden. Ve olmasaydı Allâh’ın defetmesi insanlardan birilerini bir kısmıyla, elbette yeryüzünde bozgun çıkardı. Ve lâkin Allâh, lütuf sahibidir, var olan her şeyin üzerine!
2:252 ‘Yâ Muhammed!’, Bunlar, Allâh’ın âyetleridir ‘alâmetleridir’ ki, okuyoruz onu sana, gerçekleriyle! Ve muhakkak ki sen, elbette gönderilmiş ‘elçilerdensin’!
2:253 Bunlar, elçiler ki, liyakatli kıldık onların, bazılarını bazılarının üzerine. Onlardan kimine konuştu Allâh ‘vahiyle’;* ve yükseltti onların bazılarını da mertebelerle. Ve verdik Meryem oğlu Îsâ’ya ayan beyan ‘deliller’. Ve destekledik onu, Ruh’ûl Kudüs (Kutsal Ruh; Melek) ile.* Ve eğer dileseydi Allâh, ‘insanı tercihsiz kılmayı’, birbirlerini öldürmezlerdi onların ardından gelen kimseler, onlara ayan beyan ‘deliller’ gelmesinin ardından. Ve lâkin ihtilâf ettiler, artık onlardan kimileri ‘hakikat bilgisine’ samimiyetle inandı ve onlardan kimileri de inkâr etti. Ve eğer dileseydi Allâh, ‘insanı tercihsiz kılmayı’, birbirlerini öldürmezlerdi. Ve lâkin Allâh, ifa edendir murad ettiği şeyi!
>2:253, 4:164, 7:62, 7:117, 7:143, 19:9, 21:45, 42:51<
(42:51’den bilindiği gibi, Allâhû Teâlâ’nın, hiçbir insanla konuşması olmamıştır! Sözlerle Kendisi tarafından da olsa, yine vahiyledir veya melekler aracılığıyla.)
>5:110, 16:2, 16:102, 42:51<
2:254 Ey samimiyetle inanan kimseler! ‘Allâhû Teâlâ’nın rızası için’ bağış yapın, rızıklandırdığımız şeylerden sizleri! ‘Öyle bir’ gün gelmeden önce ki, onda alışveriş olmaz ve dostluk ve şefaat.* Ve ‘hakikat bilgisini’ örtenler, onlar zalimlerdir.
>19:87, 21:28, 39:43, 39:44, 53:26, 78:38<
2:255 Allâh ki, ilâh olamaz O’ndan başka! Ki, evvelî ve ebedî diridir! Var olan her şeyin kaynağı, dayanağıdır! Olmaz dalgınlık ve ne de uyku O’na! Zât’ının dır, ne varsa göklerde ve ne varsa yerde! Kimdir o kimse ki, şefaat eden huzurunda,* O’nun izni olmaksızın? Ki bilir, ‘yarattıklarının’ önlerindekileri ve arkalarındakileri ‘geçmiş ve geleceklerini’!* Ve kavrayamazlar bir şeyi ilminden ki, dilediği şey müstesna. Kapsamıştır O’nun kürsüsü gökleri ve yeri! Ve ağır gelmez O’na, muhafaza etmek onları. O’dur, üstün, kudretli, ulvi; ihtişamlı, ölçüsüz büyük!
>19:87, 21:28, 39:43, 39:44, 53:26, 78:38<
>6:61, 13:11, 17:13, 17:71, 18:49, 21:28, 43:80, 50:17, 50:18, 69:19, 69:25, 82:10, 82:11, 82:12, 84:7, 84:8, 86:4<
2:256 Dînde zorlama olmaz! ‘Ayrılıp’ belli olmuştur olgunluk, bozulumdan.* Artık kim, tâğut’u (Allâhû Teâlâ’yı hiddetlendirenler), inkâr eder ve samimiyetle inanırsa Allâh’a, o hâlde o, kopmaz sağlam bir kulpa tutunmuş olur.* Ve Allâh, işitmesi devamlı ve her şeyi kapsayan, işittiğine icabet edendir; en iyi bilendir!
>2:256, 4:170, 6:104, 7:146, 10:108, 11:120, 17:107, 18:29, 39:41, 90:10<
>2:256, 5:16, 7:178, 13:27, 16:9, 18:29, 39:41, 57:20, 64:11<
2:257 Allâh, dostudur samimiyetle inanan kimselerin. Çıkarır onları, karanlıklardan ‘İlâhî esaslar bilgisizliğinden’ aydınlığa ‘İlâhî esasları görmeye’! Ve o kimseler ki, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlardır; onların dostları tâğut’tur (Allâhû Teâlâ’yı hiddetlendirenler), çıkarırlar onları, aydınlıktan karanlıklara. İşte onlar, ateş sahabeleridir; onlar, orada devamlı kalıcılardır.
2:258 Baksana o kimseye ki, tartıştı İbrâhîm’le Rabbi hakkında Allâh’ın, ona verdiği saltanat, hükümdarlıkla ‘büyüklenerek’! Demişti ki, İbrâhîm: „ Rabbim… O ki, hayat verir ve öldürür! “. ‘Hükümdar’ dedi ki: „ Ben de hayat veririm ve öldürürüm! “. Dedi ki, İbrâhîm: „ O hâlde muhakkak ki Allâh, getirir güneşi doğudan, haydi sen de onu batıdan getir! “. Fakat şaşakaldı inkâr eden kişi. Ve Allâh, ‘inkâra şartlandıkları için’ yönlendirmez zalimler toplumunu!*
>3:108, 6:104, 7:101, 40:35, 64:11<
2:259 Veya o kimse ki, uğradı bir şehre ve o boş çatılar üzerine; dedi ki: „ Nasıl canlandırır ki Allâh bu ‘şehri’, onun ölümünden sonra? “. Bunun üzerine Allâh, öldürdü onu yüz yıl, sonra da diriltti onu. ‘Sonra da ona, vahiyle’ dedi ki: „ Nice kaldın? “.* Dedi ki: „ Bir gün veya günün bir kısmı kadar! “. „ Yok! “ dedi.: „ Yüz yıl kaldın! Haydi bak yiyecek ve içeceğine, bozulmadı. Ve bak merkebine. Ve ‘bu’ seni kılmamız içindir insanlara bir âyet ‘alâmet’! Ve bak kemiklere, nasıl inşa ediyoruz onu, sonra giydiriyoruz ona et! “. Artık ona belli olunca, dedi ki: „ Biliyorum ki, Allâh’ın, her şey üzerinde dilediğini, irade ettiği gibi icra eden ve yapmaya kudretli olduğunu! “.
>2:253, 4:164, 7:62, 7:117, 7:143, 19:9, 21:45, 42:51<
(42:51’den bilindiği gibi, Allâhû Teâlâ’nın, hiçbir insanla konuşması olmamıştır! Sözlerle Kendisi tarafından da olsa, yine vahiyledir veya melekler aracılığıyla.)
2:260 Ve demişti ki, İbrâhîm: „ Rabbim… Göster bana, ölüleri nasıl canlandırıyorsun! “. ‘Allâhû Teâlâ, vahiyle’ dedi ki*: „ Ve inanmıyor musun? “. ‘İbrâhîm aleyhisselâm’: „ Yok ‘inanıyorum’! “ dedi.: „ Ve lâkin ‘fiilen görüp’ tatmini için kalbimin. “. ‘Allâhû Teâlâ, vahiyle’ dedi ki: „ O hâlde al kuşlardan dört ‘cins’, böylelikle alıştır kendine, sonra kıl ‘koy’, üzerine her dağın ‘tepenin’ onlardan bir kısmını, sonra da onları çağır. Sana süratle gelirler (çağrıldığınızda, sizler de bunun gibi gelirsiniz)!* Ve bil ki, Allâh’ın, mutlak yüce, eşsiz, benzersiz; âdil, hakkı yerine getiren, adaletle hükmeden olduğunu! “.
>2:253, 4:164, 7:62, 7:117, 7:143, 19:9, 21:45, 42:51<
(42:51’den bilindiği gibi, Allâhû Teâlâ’nın, hiçbir insanla konuşması olmamıştır! Sözlerle Kendisi tarafından da olsa, yine vahiyledir veya melekler aracılığıyla.)
2:261 Emsali o kimselerin ki, bağış yaparlar mallarını Allâh’ın yolunda, ‘şu’ misal gibidir: Bir dâne ki, yetişir yedi başaklar, her bir başakta da yüz dâne. Ve Allâh, katlar ‘bereketini’ dilediği ‘rızasına uyan’ kişiye! Ve Allâh, ilmi, kudreti, lütufları geniş, her şeyi kapsayandır; en iyi bilendir!
2:262 O kimseler ki, bağış yaparlar mallarını Allâh’ın yolunda; sonra peşinden bağışladıkları şeyi ‘ne’ minnete ‘borçlu bırakıp’ ve ne de eziyetle ‘gönül inciterek verirler’ onlara ‘ihtiyaç sahiplerine’; ki ‘onlaradır’, mükâfatları Rablerinin katında! Ve korku yoktur onlara ve ne de hüzünlenirler!
2:263 Makul bir söz ve bağışlamak, ‘daha’ hayırlıdır bir sadakadan ki, peşinden ‘gelen, ihtiyaç sahibinin gönlünü inciten’ eziyetten.* Ve Allâh, hiçbir şeye muhtaç olmayan, müstağnidir; hemen cezalandırmayan, ılımlı davranandır!
>17:28<
2:264 Ey samimiyetle inanan kimseler! Geçersizleştirmeyin sadakalarınızı, minnete ‘borçlu bırakıp’ ve eziyetle ‘gönül inciterek’, o kimseler gibi ki, bağış yapar malını insanlara gösteriş ‘için’! Ve samimiyetle inanmaz Allâh’a ve âhir ‘son’ güne!* Artık onun emsali ‘şu’ misal gibidir: Sert bir kaya ki üzerinde toprak, öyle ki, ona isabet etti de bolca bir yağmur, böylelikle ‘toprak gider, tekrar’ onu bırakır cavlak kaya ‘hâlinde’. Erkli değildirler bir şey üzerinde, kazandıkları şeylerden ‘elde etmeye’. Ve Allâh, ‘razı olduğu yola’ yönlendirmez nankörler toplumunu!*
>2:6, 6:12, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 8:55, 10:39, 10:40, 10:97, 17:10, 26:201, 26:202, 26:203<
>8:18, 8:19, 12:52, 16:107<
2:265 Ve emsali o kimselerin ki, ‘gönülden’ bağış yaparlar mallarını, amaçlayarak Allâh’ın hoşnutluğunu ve benliklerinde sabitleyerek, ‘şu’ misal gibidir: Bir tepede bahçe ki, ona bolca bir yağmur isabet etti de, böylelikle verdi yemişlerini iki kat. Öyle ki, bolca bir yağmur isabet etmese de ona, öyle ki, çiselese bile. Ve Allâh, gayret ettiğiniz şeyleri her hâliyle görendir!
2:266 Arzular mı ki, sizlerden biriniz, olmasını onun bir bahçesi, hurmalıktan ve üzümlerden ki, akar onun altından nehirler ki, oranın vardır içinde, her mahsullerden; ve ona, yaşlılık isabet etti ve onun zayıf soyu ‘aciz evlâtları varken’. Bu yüzden ona ‘bahçeye’, ateşli ‘şimşekli’ bir kasırga isabet etti de, öylece onu yaktı.* İşte böyle beyan eder Allâh, sizlere âyetleri ‘hakikat bilgisini’. Ki, belki inceden inceye düşünürsünüz!
>2:266, 17:92, 18:40, 18:41, 18:42, 34:9<
2:267 Ey samimiyetle inanan kimseler! ‘Allâhû Teâlâ’nın rızası için’ bağış yapın kazandığınız şeylerin temizlerinden ve çıkardığımız şeylerden ‘mahsullerden’ sizlere, yerden! Ve niyetlenmeyin onun kötüsünden bağış yapmaya! Ve değilseniz gözü kapalı ki, onun alıcısı olmaksızın. Ve bilin ki Allâh’ın, hiçbir şeye muhtaç olmayan, müstağni; yüceltilmeye, övgüye lâyık olduğunu!
2:268 Şeytan, fakirlik vadeder sizlere (bu yüzden bağışa engel olur, sevabı önler) ve emreder sizlere müstehcenliği (kolay kazanca, kötü arzuların esiri olmaya ve günaha teşvik eder)!* Ve Allâh, vadediyor sizlere bağışlanma ve lütuf Kendisinden! Ve Allâh, ilmi, kudreti, lütufları geniş, her şeyi kapsayandır; en iyi bilendir!
>2:208, 2:268, 4:120, 5:91, 6:121, 8:48, 14:22, 16:99, 17:62, 17:63, 17:64, 17:65, 24:21, 35:6<
2:269 ‘Allâhû Teâlâ’, verir idrak ‘yetisini’ dilediği ‘rızasına uyan’ kişiye. Ve kime verilirse idrak ‘yetisi’, o hâlde ‘ona’ verilmiş olur çok hayır. Ve hatırda tutmaz aklı ve gönlü işleyen, derin kavrayış sahiplerinden başkası.
2:270 Ve ‘Allâhû Teâlâ’nın rızası için’ ne bağış yaptıysanız nafakadan, veya ne adaysanız bir adaktan, o hâlde şüphesiz ki Allâh, bilir onu! Ve yoktur zalimlere yardımcılar!
2:271 Eğer açıklasanız sadakaları, işte o ne iyi. Ve eğer saklar da onu ‘sadakaları’ ve onu ‘böyle’ verirseniz fakirlere, o hâlde o, ‘daha’ hayırlıdır sizlere! Ve ‘Allâhû Teâlâ’ örter sizlerden kötülüklerinizden ‘günahlarınızdan bir kısmını’. Ve Allâh, gayret ettiğiniz şeylerden haberdar, üstün bilgi sahibidir!
2:272 ‘Yâ Muhammed!’, Değildir üzerine, onların ‘insanların’ yönlendirilmeleri! Ve lâkin Allâh, yönlendirir dilediği ‘rızasına uyan’ kişiyi.* Ve ‘Allâhû Teâlâ’nın rızası için’ bağış yaptığınız şey, hayırdan, ancak kendi benliğiniz içindir. Ve bağış yaptığınız şey, Allâh’ın yüzünü ‘Zât’ını, rızasını’ gaye edinmekten başka ‘bir şey’ değildir. Ve ‘rızası için’ ne bağış yaparsanız hayırdan, ‘olanca’ vefa edilir sizlere! Ve sizler ‘âhirette’ zulmedilmezsiniz!*
>2:256, 5:16, 7:178, 13:27, 16:9, 18:29, 39:41, 57:20, 64:11<
>7:8, 7:9, 23:102, 23:103, 99:7, 99:8, 101:6, 101:7, 101:8, 101:9<
2:273 ‘Sadakalarınız’, fakirler içindir! Ki, kendilerini adadılar Allâh’ın yolunda! Ki, mecal edemezler yeryüzünde ‘dilenerek kapıları’ vurmaya. Sanır onları cahil ‘anlamak istemeyen’ bilmeyen zengin ki, ‘bu onların’ edeplerindendir. ‘Yâ Muhammed!’, Onları tanırsın ‘mizaçlarının oluşturduğu’ görünümlerinden, sual etmezler insanlardan ısrarla! Ve ‘rızası için’ ne bağış yaparsanız hayırdan, o hâlde şüphesiz ki Allâh, onu en iyi bilendir!
2:274 O kimseler ki, ‘Allâhû Teâlâ’nın rızası için’ bağış yaparlar mallarını gece ve gündüz, sırlarda ve aşikâr! Artık ‘onlaradır’, mükâfatları Rablerinin katında! Ve korku yoktur onlara ve ne de hüzünlenirler!
2:275 O kimseler ki, kâr payı yerler. Kalkmazlar o, şeytan, onu bir dokunuşla ‘hırpalamışta delirmiş’ bir kimsenin kalkışı gibi çarpılmışlıktan başka. İşte bu, onların demeleri sebebiyledir, ki: „ Alışveriş de sadece kâr payına benzer! “. ‘Oysa ki’ Allâh, alışverişi ve helâl ‘caiz’ ve kâr payını haram ‘caiz olmaz’ kıldı! Öyleyse, Rabbinden ona, nasihat gelen kimse, artık ‘kâr payı almayı’ sonlandırırlarsa, o hâlde geçmişte olan şey onundur ve onun işi ‘hükmü’ Allâh’a aittir ‘kalmıştır’! Ve kim de geri dönerse, o hâlde işte onlar, ateş sahabeleridir; onlar, orada devamlı kalıcılardır.
2:276 Allâh, imha eder kâr payını ‘bereketsiz kılar’ ve çoğaltır sadakaları ‘bereketlendirir’. Ve Allâh, sevmez günahkâr ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışların tümünü!
2:277 Muhakkak o kimseler ki, samimiyetle inananlardır ve gayretleri erdemliler; ve uyguladılar ‘titizlikle, gereğince’ ibadeti ‘namazı’* ve verdiler zekâtı ki, ‘onlaradır’, mükâfatları Rablerinin katında! Ve korku yoktur onlara ve ne de hüzünlenirler!
>2:43, 2:238, 4:103, 11:114, 14:40, 17:78, 17:110, 19:31, 19:55, 20:130, 20:132, 21:73, 22:78, 25:64, 30:17, 30:18, 39:9, 50:39, 51:17, 51:18, 52:49, 73:2, 73:3, 73:4, 76:16<
2:278 Ey samimiyetle inanan kimseler! Korunun ‘karşı gelmekten’ Allâh’a! Ve bırakın ‘henüz alınmayan’ kâr payından arta kalan şeyi eğer samimiyetle inananlarsanız!
2:279 Buna rağmen eğer uygulamazsanız, öyleyse bilin ki, savaş ‘ilan olunduğunu’ Allâh’tan ve elçisinden!* Ve eğer tövbe ederseniz, o hâlde mallarınızın esasları ‘sermayeniz’ sizlerindir! ‘Dünyada’ zulmetmezsiniz ve ‘âhirette de’ zulmedilmezsiniz!*
>4:14, 8:13, 9:80, 9:84, 33:36, 58:5<
>7:8, 7:9, 23:102, 23:103, 99:7, 99:8, 101:6, 101:7, 101:8, 101:9<
2:280 Ve eğer ‘borçlu’ zorluk sahibi de ‘ödeyemiyorsa’, o hâlde kolaylaşıncaya kadar gözleyin ‘süre verin’! Ve ‘borcunu’ sadaka etmeniz ‘daha’ hayırlıdır sizlere, eğer bilirseniz!
2:281 Ve korunun o günden ‘kıyâmet sonrası âhiretten’* ki, döndürüleceksiniz onda, Allâh’a! Sonra ‘olanca’ vefa edilir her benliğe, kazandığı şeyler. Ve onlar ‘âhirette’ zulmedilmezler.*
>1:3, 7:8, 11:103, 11:104, 11:105, 14:48, 20:108, 24:25, 75:30<
>7:8, 7:9, 23:102, 23:103, 99:7, 99:8, 101:6, 101:7, 101:8, 101:9<
2:282 Ey samimiyetle inanan kimseler! Birbirinize borçlandığınız zaman bir borcu, adlandırılmış ‘bir’ vadeye, hemen yazın onu! Ve yazsın sizlerden bir yazıcı adaletle.* Ve kaçınmasın yazıcı, Allâh’ın ona, öğrettiği gibi yazmaktan, öylece yazsın. Ve kurallara göre yazdırsın, üzerinde hak ‘olan borçlu da’. Ve korunsun ‘karşı gelmekten’ Allâh’a ki, Rabbidir; ve eksiltmesin ondan ‘borçtan’ bir şey! Ancak eğer o, üzerinde hak olan kimse ‘borçlu’, akıl erdirmekten yoksun veya zayıf ‘aciz’ veya yazdırmaya mecal edemiyorsa, o, öyleyse yazdırtsın velisine adaletle. Ve şahitler edinin erkeklerinizden, iki şahidi! Fakat eğer bulunamıyorsa iki erkek, o hâlde hoşnut olacağınız bir erkek ve iki hatun şahitlerden ‘de olur’. Ki, onlardan biri şaşırırsa, o hâlde diğeri onlardan birine hatırlatır. Ve kaçınmasın şahitleri, davet edildikleri zaman. Ve usanmayın onu yazmaktan ‘borç olsa da’ küçük veya büyük, vadesi ‘ne olursa’! İşte bu, Allâh’ın katında daha hakkaniyetli ve şahitlik için daha sağlamdır ve daha yakın ‘bir çaredir’ şüphe etmemeniz için. Kendi aranızda devretmeye hazır bir ticaret olması müstesna ki, o zaman olmaz üzerlerinize vebal, onu yazmamanızda! Ve şahitler edinin alım-satım yaptığınız zaman! Ve mağduriyet verilmesin yazıcıya ve şahitlere! Ve eğer ifa ederseniz, o hâlde mutlaka o, hak yoldan ayrılmanızdır. Ve korunun ‘karşı gelmekten’ Allâh’a! Ve Allâh, sizlere öğretiyor. Ve Allâh, her bir şeyi en iyi bilendir!
>2:282, 4:58, 16:76, 16:90, 49:9<
2:283 Ve eğer yolculuktaysanız ve bulamazsanız bir yazıcı, o hâlde teslim alınmış rehinler ‘yeter’! Artık emin olduğunuzda ‘rehinsiz itimata’ birbirinizden, o hâlde güvenilir kişi onun emanetini ödesin! Ve korunsun ‘karşı gelmekten’ Allâh’a ki, Rabbidir! Ve ‘sır olarak’ gizlemeyin şahitliği! Ve kim onu ‘sır olarak’ gizlerse, o hâlde mutlaka o, günahkâr kalplidir. Ve Allâh, gayret ettiğiniz şeyleri en iyi bilendir!
2:284 Allâh’ındır, ne varsa göklerde ve ne varsa yerde! Ve eğer açıklasanız da nefsinizdekini veya saklasanız da onu, sizleri hesaba çeker Allâh onunla.* Artık bağışlar dilediği ‘rızasına uyan’ kişiyi* ve azap eder dilediği ‘müstahik’ kişiye de!* Ve Allâh, her şey üzerinde dilediğini, irade ettiği gibi icra eden ve yapmaya kudretlidir!
>2:225, 2:284, 5:89, 33:5, 66:2<
>2:256, 5:16, 7:178, 13:27, 16:9, 18:29, 39:41, 57:20, 64:11<
>4:48, 6:88, 7:146, 8:23, 8:51, 9:80, 16:107, 16:108, 40:12, 47:28<
2:285 Samimiyetle inandı elçi, ona indirilen şeye (Kur’ân-ı Kerîm) Rabbinden; ve inananların da hepsi samimiyetle inandılar; Allâh’a ve meleklerine ve ‘diğer mukaddes’ kitaplarına ve elçilerine. ‘Samimiyetle inananlar, dualarında derler ki’: „ Ayırmayız ‘hiç’ birini elçilerinden! “. Ve ‘yine’ derler ki: „ İşittik ve itaat ettik! Rabbimiz… Senin bağışlamanı ‘dileriz’! Ve Sana’dır varış! “.
2:286 Yükümlü tutmaz Allâh, ‘hiçbir’ canı yetisinin dışında! Onundur kazandığı şeyler ve aleyhinedir kazandığı şeyler ‘cezalar da; derler ki’: „ Rabbimiz… Sorumlu tutma bizleri, eğer unuttuysak veya hata yaptıysak! Rabbimiz… Ve taşıtma üzerimizde güçlük ki, taşıttığın gibi onu üzerlerinde, bizlerden önceki kimselerin! Rabbimiz… Ve taşıttırma bizlere ki ona, tâkat yetiremeyeceğimiz şeyi! Ve affet bizleri ve bağışla bizleri; ve bahşet, merhametle esirge bizleri! Sen sahibimiz, koruyucumuzsun! Artık yardım et, bizlere inkârcı topluma karşı! “.