„ Eûzü billâhi mineşşeytânirracîm! Bismillâhirrahmânirrahîm! “.
„ Sığınırım Allâh’a, taşlanmış ‘rahmetinden kovulmuş’ şeytanın ‘şerrinden’!*
>7:200, 15:34, 16:98<
Allâh’ın adıyla… Ki, sonsuz şefkatle merhamet edendir; inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir! “.*
>19:45, 21:42, 21:43, 39:38, 67:20, 67:28<
4:1 Ey insanlar! Korunun ‘karşı gelmekten’ Rabbinize! Ki Zât’ı, oluşumunu yapılandırarak var etti sizleri, ‘bir’ candan ‘hücreden’! Ve oluşumunu yapılandırarak var etti ondan ‘aynısından’, eşini de. Ve ‘türetip’ yaydı onlardan birçok erkekler ve kadınlar. Ve korunun ‘karşı gelmekten’ Allâh’a! O ki, Zât’ını ‘anarak’ birbirinize ‘haklarınızı’ sorarsınız ve akrabaların ‘haklarını’ da. Şüphesiz ki Allâh, üzerlerinizde gözetleyen, tespit ediyor olandır!
İnsanın tek hücrelilerden meydana geldiği: ıkra.com
4:2 Ve verin yetimlere mallarını! Ve değiştirmeyin ‘sizlere ait’ kötüyü ‘onlara ait’ temiziyle! Ve yemeyin onların mallarını kendi mallarınıza ‘katıp’! Muhakkak ki o, büyük cürüm olur.
4:3 Ve eğer korkarsanız hakkaniyetli olamayacağınızdan yetimlere ‘ki, onlarla evlenip haklarına düşeni vermekten’, o hâlde ‘isterseniz’ nikâhlayın sizlere uygun kadınlardan ikişer ve üçer ve dörder! Fakat eğer korkarsanız, ‘onlara da’ adil olamayacağınızdan, o hâlde biriyle, veya yeminlerinize sahip çıkıp ‘güvenceniz altındaki, besleme ile yetinin’!* İşte bu, daha yakın ‘bir çaredir’ hakkaniyetten şaşmamanıza.
>2:221, 4:3, 4:23, 4:24, 4:25, 5:5, 17:32, 24:26, 24:32, 24:33, 33:50, 33:51, 33:52, 58:3, 60:10, 90:13<
4:4 Ve verin kadınlara, evlilik bağışlarını nezaketle! Fakat eğer gönülden koparak ondan bir şeyi sizlere ‘verirlerse, isterseniz’ yiyin onu gönül rahatlığıyla, afiyetle!
4:5 Ve vermeyin akıl erdirmekten yoksunlara ‘geçim kaynağı’ mallarınızı! Ki onu, belirledi Allâh sizlere, ayakta kalma ‘aracı, geçim kaynağı’. Ve rızıklandırın onları ondan ve giydirin onları! Ve söyleyin onlara sözün makulünü!
4:6 Ve yoklayın yetimleri nikâh ‘çağına’ kadar! Artık eğer fark ederseniz onlarda bir olgunluk, o hâlde iade edin mallarını onlara! Ve yemeyin onu ‘mallarını savurganlıkla’ israf ederek çabucak, büyüyünce ‘geri alırlar diye’! Ve ‘yetimin malını idare eden’ kim ki, müstağni, o hâlde edepli olsun! Ve kim ki fakir, o hâlde ‘isterse’ yesin makul olarak! Nihayet iade edeceğiniz zaman onlara mallarını, öyle ki, şahit bulundurun üzerlerine! Ve kâfidir; Allâh, noksansız hesaplayan, saptayan ‘olarak’!
4:7 Erkekleredir ‘bir’ hisse ‘miras, geriye’ bıraktıkları şeylerden ebeveynlerin ve akrabaların! Ve kadınlara da ‘bir’ hisse ‘miras vardır, geriye’ bıraktıkları şeyden ebeveynlerin ve akrabaların! ‘Bırakılan’ şeyden ‘mirastan’ ki, ondan az veya çok belirli ‘bir’ hisse ‘düşer, erkeğe ve kadına da’!
4:8 Ve hazır olduğu zaman, paylaşımda ‘miras düşmeyen’ akrabalara ve yetimlere ve yoksullara, o hâlde rızıklandırın onları da ondan ‘mirastan’! Ve söyleyin onlara sözün makulünü!
4:9 Ve ürpersinler ‘yetimin malını idare eden’ kimseler! ‘Nasıl ki, zulmedilmesinden ürperirlerdi’, eğer bıraksalardı arkalarında onların zayıf ‘aciz olmalarından’ korktukları soy. Artık korunsunlar ‘karşı gelmekten’ Allâh’a! Ve söylesinler sözün doğrusunu!
4:10 Muhakkak o kimseler ki, yerler yetimlerin mallarını ‘haksız yere’ zulümle. Fakat, karınlarına yedikleri, ateştir. Ve ‘âhiret mükâfatına değer vermeyip şeytana uyduğu sebebiyle’* maruz bırakılacaklar harlı bir ateşe.*
>7:16, 7:17, 7:18, 14:22, 34:20, 34:21, 72:6<
>2:167, 4:56, 6:30, 6:111, 7:53, 8:50, 10:52, 16:85, 39:71, 67:8, 69:25, 78:40, 89:23<
4:11 Allâh, öğütler sizlere, evlâtlarınızın ‘mirası’ hakkında ki: Erkeğe, iki kadının payları kadardır! Fakat eğer kadınlar ikiden çok olursalar, o hâlde bırakılan şeyin ‘mirasın’ üçte ikisi onlarındır! Ve eğer o ‘kadın’ tek ise, o hâlde yarısı onundur! Eğer ‘ölenin’ evlâdı varsa, onun ebeveyninin her biri için, bıraktığı şeyden ‘mirasın’ altıda bir ‘hissedir’! Fakat onun evlâdı yoksa ve ‘sadece’ ebeveyni mirasçı oluyorsa, o hâlde üçte biri annesinindir ‘kalan babasınındır’! Fakat eğer ölenin kardeşi de varsa, o hâlde altıda biri annesinindir! ‘Bunlar’ borcu ödenip ve vasiyeti yerine getirilmesinin ardındandır! Atalarınızdan ve oğullarınızdan onların hangisi faydada sizlere daha yakın olduğunu bilemezsiniz. ‘Bu hisseleri vermek’ zorunlu kılındı Allâh’tan! Şüphesiz ki Allâh, en iyi biliyor olandır; âdil, hakkı yerine getiren, adaletle hükmedendir!
4:12 Ve sizlerindir, yarısı bırakılan şeylerin ‘mirasın’ eşlerinizin ki, eğer yoksa evlâtları! Fakat eğer evlâtları varsa, o hâlde sizlerindir, bıraktıkları şeylerden ‘mirastan’ dörtte biri! ‘Bunlar’ yapılan vasiyet veya ‘üzerindeki’ borç ödendikten sonradır! Ve eğer sizin evlâdınız yoksa, onlarındır ‘kadınlarındır’, bıraktığınız şeylerden dörtte biri, fakat eğer evlâdınız varsa, o hâlde onlarındır ‘kadınlarındır’, bıraktığınız şeylerden sekizde biri! Bu da yaptığınız vasiyet veya borç ‘ödendikten’ sonradır! Ve eğer miras bırakan erkek, babasız, çocuksuz ise, veya ‘miras bırakan’ hatunun; erkek kardeş veya kız kardeşe o hâlde, her birine altıda bir ‘hissedir’! Fakat eğer bundan daha çoksalar, o hâlde onlar üçte bire ortaktırlar! ‘Bunlar, kimseyi’ darlığa düşürmeksizin borcu ödenip ve vasiyeti yerine getirilmesinin ardındandır! ‘Bu hisseler, bir’ vasiyettir Allâh’tan! Ve Allâh, en iyi bilendir; hemen cezalandırmayan, ılımlı davranandır!
4:13 Bunlar, sınırlarıdır Allâh’ın! Ve kim, itaat ederse Allâh’a ve elçisine, onu dâhil eder cennetlere ki, akar onun altından nehirler. Devamlı kalıcılardır orada. Ve işte budur büyük başarı, kurtuluş.
4:14 Ve kim de isyan eder Allâh’a ve elçisine, ve aşarsa O’nun sınırlarını, dâhil eder onu ateşe ki, devamlı kalıcıdır orada. Ve onadır alçaltıcı azap.
4:15 Ve onlar, müstehcenlik yaparlarsa kadınlarınızdan, öyleyse şahitler edinin aleyhlerine, sizlerden dört ‘tane’! Ancak eğer ‘dördü de’ şahitlik ederlerse, artık tutun onları ‘kadınları’ evlerde! Ki, ölümle onlar vefat ettirilinceye kadar veya Allâh, belirler onlara bir yol.
4:16 Ve o müstehcenliği ‘erkekler’ yaparlarsa sizlerden, öyleyse eziyet edin onlara! Fakat eğer tövbe ederler ve ‘gidişatı’ düzeltirlerse, artık vazgeçin onlardan ‘endişelenmekten’! Şüphesiz ki Allâh, itaate dönenin tövbesini kabul eyleyen, cezadan vazgeçiyor olandır; inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir!*
>19:45, 21:42, 21:43, 39:38, 67:20, 67:28<
4:17 Ancak Allâh’ın üstlendiği, ‘makbul’ tövbe o kimseleredir ki, gayretlenirler bir kötülüğe cahillikle ‘bilgisizce’, sonra da tövbe ederler yakınken. O hâlde işte onlar ki, tövbeyi kabul eyler Allâh, üzerlerinden.* Ve Allâh, en iyi biliyor olandır; âdil, hakkı yerine getiren, adaletle hükmedendir!
>15:49, 20:82, 28:16, 39:53<
4:18 Ve değildir ‘makbul’ tövbe o kimselere, gayretlenirler kötülüğe ta ki, ölüm ‘döşeğinde’ hazır olduğu zaman onlardan biri, derse ki: „ Muhakkak ki, şimdi tövbe ettim! “. Ve o kimselerden de ‘tövbe kabul’ olmaz; ve onlar inkârcılardır ‘öldüklerinde de’.* İşte onlar ki, hazırladık onlara, ‘cehennemde’ elem azap!
>2:161, 3:90, 9:84, 9:113<
4:19 Ey samimiyetle inanan kimseler! Helâl ‘caiz’ değildir sizlere, vâris olmanız kadınlara (ölen yakının karısına ve onun malına) zoraki! Ve sıkıştırmayın onları ‘hanımlarınızı’, bazı şeyler gidermek ‘geri almak’ için onlara verdiğinizin ‘evlilik bağışının’ ki, ayan beyan müstehcenlik yapmadıkça! Ve onlarla makul olarak geçinin! Ne var ki, eğer hoşlanmadıysanız onlardan, o hâlde olur ki, hoşlanmadığınız bir şeyde kılar Allâh, onda çokça hayır.
4:20 Ve eğer muradınız değiştirmekse bir eşin yerine ‘başka’ bir eşi ve verdinizse onlardan birine kantarlarca ‘evlilik bağışı, boşadığınızda’ artık almayın ondan bir şeyi!* Onu, alacak mısınız karalamayla ve apaçık günah ‘işleyerek’!?
>2:229<
4:21 Ve nasıl alırsınız ki, onu? Ve birbirinizle kaynaşmıştınız ve onlar almışken sizlerden kati söz.
4:22 Ve nikâhlanmayın, babalarınızın nikâhladığı kadınlardan! Geçmişte olan şeyler müstesna. Muhakkak ki o, müstehcenlik olur ve kızdıran ve kötü bir yoldur!
4:23 Haram ‘caiz olmaz’ kılındı üzerlerinize ‘şu kadınlarla evlenmeniz’: Anneleriniz ve kızlarınız ve kız kardeşleriniz ve halalarınız ve teyzeleriniz ve erkek kardeşin kızları ve kız kardeşin kızları ve ‘süt’ anneleriniz ki, onlar emzirdi sizleri ve sütanneden kız kardeşleriniz ve kadınlarınızın anneleri ve kendileriyle birleştiğiniz kadınlarınızdan olup, himayenizdeki üvey kızlarınız! Ancak, eğer onlarla ‘anneleriyle’ henüz birleşmediyseniz, o hâlde ‘üvey kızlarınızla evlenmenizde’ vebal olmaz üzerlerinize! Ve oğullarınızın hanımları ‘caiz olmaz’ ki, onlar sizin soyunuzdan ‘öz’ ve iki kız kardeşi bir arada toplamanız ‘nikâhlamanız’! Geçmişte olan şeyler müstesna. Şüphesiz ki Allâh, fazlalığına bakmaksızın günahları örten, bağışlıyor olandır; inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir!*
>19:45, 21:42, 21:43, 39:38, 67:20, 67:28<
4:24 Ve korunan (bakire)* kadınlar haricinde, yeminlerinize sahip çıkıp ‘güvenceniz altındaki, besleme de caizdir’! Bunlar’, yazdıklarıdır ‘zorunlu kıldıklarıdır’ Allâh’ın üzerlerinize!* Ve helâl ‘caiz’ kılındı sizlere, işte bunların ardından amaç edinmeniz ‘evliliğe’, mallarınızla! ‘Ki, bu evlenme izni, kendisi de’ korunanlaradır, gayrı meşru ilişkiden! Artık istifade etmeden, ki o ‘nikâha’ onlardan ‘eşlerden’, o hâlde verin, zorunlu kılınan evlilik bağışlarını! Ve vebal olmaz üzerlerinize, murad ettiğiniz şeyleri zorunlu evlilik bağışını ki o ‘nikâhın’, ardından ‘vermeniz’! Şüphesiz ki Allâh, en iyi biliyor olandır; âdil, hakkı yerine getiren, adaletle hükmedendir!
>4:24, 4:25, 21:91, 66:12<
>2:221, 4:3, 4:23, 4:24, 4:25, 5:5, 17:32, 24:26, 24:32, 24:33, 33:50, 33:51, 33:52, 58:3, 60:10, 90:13<
4:25 Ve kim mecal edemezse sizlerden, varlıkla nikâhlanmaya, korunan (bakire)* samimiyetle inanan kadınlarla; o hâlde, yeminlerinize sahip çıkıp ‘güvenceniz altındaki, besleme’ genç kızlarınızdan, samimiyetle inananla ‘nikâhlansın’! Ve Allâh, en iyi bilendir; inancınızı! Sizler birbirinizin ‘soylarındansınız’. O hâlde ‘isterseniz’ nikâhlayın onları, ahalisinin izniyle ve verin onlara evlilik bağışlarını makul olarak! ‘Ki, bu evlenme izni’ korunan kadınlarladır, gayrı meşru ilişkiden ve gizli dost edinmeyenlerle!* Ne var ki, evlendirildiği zaman artık ‘seçilen eşler’ müstehcenlikle gelirlerse, o hâlde kendilerine, korunan (bakire, iffetli)* ‘bilinen, ama zina yapan’ kadınlara uygulanan şey üzerine, azaptan yarısını ‘uygulayın’! İşte bunlar, sizlerden, ‘zina’ kaygısına düşmekten ‘korkan’ kimseleredir. Ve sabretmeniz ‘daha’ hayırlıdır sizlere! Ve Allâh, fazlalığına bakmaksızın günahları örten, bağışlayandır; inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir!*
>4:24, 4:25, 21:91, 66:12<
>2:221, 4:3, 4:23, 4:24, 4:25, 5:5, 17:32, 24:26, 24:32, 24:33, 33:50, 33:51, 33:52, 58:3, 60:10, 90:13<
>4:15, 4:16, 4:17, 16:90, 24:2, 24:3, 24:4, 24:5, 29:45<
>19:45, 21:42, 21:43, 39:38, 67:20, 67:28<
4:26 Muradı Allâh’ın, ‘caiz ve yasak olanı’ beyan etmek sizlere. Ve ‘razı olduğu yola’ yönlendirmek sizleri ki, sizlerden önceki kimselere ‘uygulanan’ sünnetleriyle (İlâhî hüküm). Ve sizlerden tövbeyi kabul eylemek. Ve Allâh, en iyi bilendir; âdil, hakkı yerine getiren, adaletle hükmedendir!
4:27 Ve Allâh’ın muradı, sizlerden tövbeyi kabul eylemek. Ve murad ederler ki, şehvetlerine uyan ‘kötü arzuların esiri’ kimseler, sizlerin büyük bir meyille ‘tutkularınıza’ gönül vermenizi.
4:28 Muradı Allâh’ın, ‘tövbelerinizin kabulüyle, vicdanınızı’ hafifletmek sizlerden. Ve oluşumu yapılandırılarak var edildi insan ki, ‘tutkularına’ zayıf!
4:29 Ey samimiyetle inanan kimseler! Yemeyin mallarınızı aranızda asılsız ‘sebeplerle’ ki, aranızda murad edip ‘yaptığınız’ bir ticaret olması müstesna! Ve katletmeyin canlarınıza ‘kıyıp’!* Şüphesiz ki Allâh, sizlerden inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşediyor olandır!*
>6:151, 17:31, 17:33<
>19:45, 21:42, 21:43, 39:38, 67:20, 67:28<
4:30 Ve kim, ifa ederse işte bunu ‘yasaklananı’ düşmanca ve ‘haksız yere’ zulümle, o hâlde onu ‘âhiret mükâfatına değer vermeyip şeytana uyduğu sebebiyle* cehennemde’ ateşe maruz bırakacağız.* Ve işte bu, Allâh’a kolaydır!
>7:16, 7:17, 7:18, 14:22, 34:20, 34:21, 72:6<
>2:167, 4:56, 6:30, 6:111, 7:53, 8:50, 10:52, 16:85, 39:71, 67:8, 69:25, 78:40, 89:23<
4:31 Eğer kaçınırsanız büyüklerinden, ondan men edildiğiniz şeylerin, örteriz sizlerden kötülüklerinizi ‘günahlarınızı’ ve dâhil ederiz sizleri kıymetli bir yere.
4:32 Ve temenni etmeyin liyakat kıldığı şeyleri Allâh’ın, onunla, bazılarınızı bazılarınız üzerine! Erkekleredir ‘bir’ hisse, kazandıkları şeylerden ve kadınlara da ‘bir’ hisse ‘vardır’ kazandıkları şeylerden. Ve isteyin Allâh’tan, O’nun lütfundan! Şüphesiz ki Allâh, her bir şeyi en iyi biliyor olandır!
4:33 Ve her biri için ‘erkek ve kadını’ mirasçılar kıldık bıraktıkları şeylerden ebeveynlerin ve akrabaların. Ve o kimselere ki, yeminlerinizle ‘güvencenizle’ sözleştiniz, artık verin onlara hisselerini! Şüphesiz ki Allâh, her şey üzerinde her daim hazır, her şeyin iç yüzünün farkında, şahit olandır!
4:34 Erkekler, kadınlar üzerinde kollayıcılardır ki, liyakatli kılması sebebiyledir Allâh’ın, onların, bazılarını bazılarının üzerine; ve mallarından ‘aile geçimi için’ harcamaları sebebiyle.* Bu yüzden erdemli kadınlar âmâdedirler; ‘kocalarının’ gıyabında ‘mahremiyetini’ muhafaza edendir ki, Allâh’ın ve onların ‘haklarını’, muhafaza ettiği sebebiyle. Onların ‘kadınların’ geçimsizliklerinden korkarsanız o zaman nasihat edin onlara! Ve ‘ısrar ederlerse’ ayırın onları yataklarında! Ve ‘yine de itaat etmezlerse, isterseniz’ vurun onlara! Fakat eğer sizlere itaat ederlerse, artık aramayın aleyhlerine bir yol ‘ileri sürerek bahane’! Şüphesiz ki Allâh, üstün, kudretli, ulvi olandır; sınırsız büyüktür!
>4:34, 6:165, 17:21, 17:70, 43:32<
4:35 Ve eğer korkarsanız ikisinin ‘erkek ve kadının’ aralarında bir kopukluktan, o hâlde gönderin bir hakem onun ‘erkeğin’ ahalisinden ve bir hakem onun ‘kadının’ ahalisinden! Eğer ikisi de murad ederlerse uzlaşmayı, Allâh başarılı kılar ikisini de. Şüphesiz ki Allâh, en iyi biliyor olandır; haberdar, üstün bilgi sahibidir!
4:36 Ve ‘yalnızca’ Allâh’a ‘hizmetle, ibadetle’ kul olun!* Ve ortak yakıştırmayın O’na bir şeyi ‘ilâhları’! Ve ebeveynlere iyi davranın! Ve akrabalara ve yetimlere ve yoksullara ve yakın komşuya ve uzak komşuya ve yanınızdaki arkadaşa ve (yolda mahsur kalana çaresiz, imkânsız veya mekânsız kişi ve çocuklara mecazen) yol oğluna ve yeminlerinize sahip çıkıp ‘güvenceniz altındaki, beslemelere de’!* Muhakkak ki Allâh, sevmez böbürlü olan, övünen kişileri!
>2:21, 2:153, 2:186, 6:102, 7:55, 7:56, 7:205, 15:98, 15:99, 17:110, 20:8, 59:24, 98:5<
>4:36, 6:151, 16:90, 17:23, 28:77, 55:60<
4:37 O kimseler ki, cimridirler ve emrederler cimriliği insanlara. Ve ‘sır olarak’ gizlerler, onlara verdiği şeyleri Allâh’ın, lütfundan. Ve hazırladık ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlara ‘cehennemde’ alçaltıcı azap.
4:38 Ve o kimseler ki, bağış yaparlar mallarını insanlara gösteriş ‘için’! Ve inanmazlar, Allâh’a ve ne de âhir ‘son’ güne!* Ve kim ki, olur şeytan ona arkadaş, o hâlde kötü arkadaş ‘sahibidir’.*
>2:6, 6:12, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 8:55, 10:39, 10:40, 10:97, 17:10, 26:201, 26:202, 26:203<
>2:208, 2:268, 4:120, 5:91, 6:121, 8:48, 14:22, 16:99, 17:62, 17:63, 17:64, 17:65, 24:21, 35:6<
4:39 Ve ne olurdu, onlar da samimiyetle inansalardı Allâh’a ve âhir ‘son’ güne! Ve ‘rızası için’ bağış yapsalardı, onları rızıklandırdığından Allâh’ın! Ve Allâh, onları en iyi bilendir!
4:40 Muhakkak ki Allâh, zulmetmez zerre ağırlığı ‘bile’! Ve eğer bir iyilik olursa da, onu katlar. Ve verir katından büyük mükâfat.
4:41 ‘Yâ Muhammed!’, Artık ‘hâlleri’ nasıl olacak getirdiğimiz zaman,* her ümmetten bir şahit ‘inancına tanıklık edecek öncü’?* Ve getirdik seni de şunların aleyhlerine şahit olarak.
>1:3, 7:8, 11:103, 11:104, 11:105, 14:48, 20:108, 24:25, 75:30<
>17:71<
4:42 İzin günü (Allâhû Teâlâ’nın izniyle gerçekleşecek kıyâmet günü) arzularlar o kimseler ki, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlardır; ve âsiler, elçiye, kendilerinin dümdüz yerle ‘bir’ olmalarını. Ve ‘sır olarak’ gizleyemezler Allâh’tan ‘inkâr ettikleri hiçbir’ sözü.*
>4:42, 15:2<
4:43 Ey samimiyetle inanan kimseler! Yaklaşmayın ibadete ‘namaza’, ve sizler sarhoşken ne söylediğinizi bilinceye kadar! Ve ne de cünüp iken ki, yolcu olmanız müstesna, boy abdesti alıncaya kadar! Ve eğer hasta olduysanız veya yolculuk üzere veya sizlerden biriniz, tuvaletten geldi veya kadınlara dokundunuz ‘ilişkiye girdiniz’ fakat su bulamadıysanız, o hâlde niyetlenin temiz çorak toprakla, böylelikle onu hafifçe sürün yüzlerinize ve ellerinize! Şüphesiz ki Allâh, affedici olandır; fazlalığına bakmaksızın günahları örten, bağışlayandır!
4:44 Baksana o kimselere (Yahudiler) ki, kitaptan ‘hakikat bilgisinden’ nasip verildi! Sapkınlığı pazarlıyorlar ve murad ediyorlar sapmanızı, yoldan.
4:45 Ve Allâh, en iyi bilendir; düşmanlarınızı! Ve kâfidir Allâh, bir dost ‘olarak’. Ve kâfidir Allâh, yardımcı ‘olarak’.
4:46 Kimi Yahudiler, tahrif ederler ‘manalarını bozarlar, Tevrât’taki’ kelimeleri yerlerinden ‘değiştirip’* ve diyorlar ki: „ İşittik ve âsiyiz! “. Ve işit, işitmez olası dillerini eğip bükerek ve dîni ‘dîni algıları’ yererek ‘yine diyorlardı ki’: „ ‘Ve Râi-nâ’ gözet bizleri! “. (İbranicede: ahmak, davar gibi güdülmek) Ve keşke olsa da, deselerdi ki: „ İşittik ve itaat ettik! Ve ‘Rabbimiz…’ İşit ve ‘Unzur-nâ’ bak bizlere! “, elbette olurdu onlara ‘daha’ hayırlı ve daha sağlam. Ve lâkin lânetledi onları Allâh, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmaları sebebiyle. Artık inanmazlar, birazı dışında!*
>2:75, 2:159, 5:13, 9:9, 9:10, 14:28, 41:40<
>2:6, 2:118, 4:153, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 8:55, 10:96, 10:97, 12:103, 26:4, 26:201, 28:56, 30:58, 34:31, 39:49, 45:23, 74:52<
4:47 Ey o kimseler ki, kitap ‘hakikat bilgisi’ verilen (Yahudiler ve Hristiyanlar)! İnanın, indirdiğimiz şeye (Kur’ân-ı Kerîm)!* Ki, onaylayandır beraberinizdeki sebebi (Tevrât ve İncîl); yüzleri silmemizden, böylelikle onları arkalarına döndürmemizden önce. (Âhirette yaşananların gösterilip, tekrar bilinçlerin silinip eski hâllerine döndürülmesi.)* Veya lânetlemeden önce onları da ki, Cumartesi’ni (kutsal şabat tatili) ‘ihlâl eden, Yahudi’ sahabelerini lânetlediğimiz gibi.* Ve Allâh’ın emri uygulanıyor olur.
>2:41, 2:89, 2:91, 2:101, 4:47, 5:48, 6:91, 9:30, 9:31, 21:50, 35:31, 46:12, 98:5<
>2:166, 7:53, 10:28, 10:29, 18:52, 46:6<
>2:65, 4:154, 16:124<
4:48 Muhakkak ki Allâh, bağışlamaz ortak yakıştırılmasını O’na!* Ve bağışlar işte bunun dışındaki şeyleri, dilediği ‘rızasına uyan’ kişiye.* Ve kim ki, Allâh’a ortak yakıştırır, o hâlde iftira etmiş olur büyük günah ‘işleyerek’!*
>4:48, 6:88, 7:146, 8:23, 8:51, 9:80, 16:107, 16:108, 40:12, 47:28<
>2:256, 5:16, 7:178, 13:27, 16:9, 18:29, 39:41, 57:20, 64:11<
>3:151, 4:117, 6:100, 6:137, 7:33, 9:30, 10:18, 39:3, 42:21<
4:49 Baksana o kimselere ki, nefslerini arındırırlar!* Yok ‘ancak’ Allâh, arındırır dilediği ‘rızasına uyan’ kişiyi ‘günahlardan’.* Ve ‘âhirette’ zulmedilmezler, hurma çekirdeğinin ince lifi ‘kadar bile’!*
>2:54, 4:66<
>2:256, 5:16, 7:178, 13:27, 16:9, 18:29, 39:41, 57:20, 64:11<
>7:8, 7:9, 23:102, 23:103, 99:7, 99:8, 101:6, 101:7, 101:8, 101:9<
4:50 Bak nasıl da iftira ediyorlar, Allâh üzerine yalanla!* Ve kâfidir ‘bu onlara’ apaçık günah ‘olarak’.
>2:168, 2:169, 7:33, 16:116<
4:51 Baksana o kimselere (Yahudiler) ki, kitaptan ‘hakikat bilgisinden’ nasip verildi! Cibte (kâhinler, mabutlar, ilâhlar ve uydurma her şey) ve tâğut’a (Allâhû Teâlâ’yı hiddetlendirenler), inanıyorlar ve diyorlar o kimseler için ki, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlardır: „ Şunlar, samimiyetle inanan kimselerden daha doğru bir yola yönlenmiştir! “.
4:52 İşte onlar, o kimseler ki, lânetledi onları Allâh. Ve kimi lânetlerse Allâh, artık asla bulamazsın ona, bir yardımcı.*
>4:48, 6:88, 7:146, 8:23, 8:51, 9:80, 16:107, 16:108, 40:12, 47:28<
4:53 Yoksa onların bir nasibi mi var saltanat, hükümranlıktan? Oysa ki o zaman, vermezlerdi insanlara hurma çekirdeğinin üzerindeki oyuğu dolduracak ‘kadar bile bir rızık’.
4:54 Yoksa çekememezlik mi ediyorlar? İnsanlar üzerine, onlara verdiği şeyleri Allâh’ın, lütfundan. Ne var ki, verdik, İbrâhîm ailesine kitap ‘hakikat bilgisi’ ve idrak ‘yetisi’. Ve verdik onlara büyük saltanat, hükümdarlık.
4:55 Artık onlardan kimileri ona ‘hakikat bilgisine’, samimiyetle inandı ve onlardan kimileri de ondan alıkoymaktadır. Ve kâfidir ‘hakikat inkârcılarına’ cehennemin alevli ateşi.
4:56 Muhakkak o kimseler ki, inkâr ettiler âyetlerini ‘hakikat bilgisini’ Allâh’ın. Onları, ‘inkârları sebebiyle cehennemde’ ateşe maruz bırakacağız.* Her defasında kavruldukça derileri, onları değiştiririz başka derilerle ki, azabı tatmaları için. Şüphesiz ki Allâh, mutlak yüce, eşsiz, benzersiz olandır; âdil, hakkı yerine getiren, adaletle hükmedendir!
>2:167, 4:56, 6:30, 6:111, 7:53, 8:50, 10:52, 16:85, 39:71, 67:8, 69:25, 78:40, 89:23<
4:57 Ve samimiyetle inanan kimseleri ve gayretleri erdemlileri ki, onları dâhil edeceğiz cennetlere ki, akar onun altından nehirler. Devamlı kalıcılardır orada ebedîyen. Onlaradır orada ak pak eşler; ve dâhil edeceğiz onları, gölgelendirecek bir gölgeye.
4:58 Muhakkak ki Allâh, emrediyor sizlere ki, teslim etmenizi emanetleri ahalisine! Ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi.* Muhakkak ki Allâh, ne iyi nasihat ediyor sizlere onunla. Şüphesiz ki Allâh, işitmesi devamlı ve her şeyi kapsayan, işittiğine icabet ediyor olandır; her hâliyle görendir!
>2:282, 4:58, 16:76, 16:90, 49:9<
4:59 Ey samimiyetle inanan kimseler! İtaat edin Allâh’a! İtaat edin elçiye! Ve sizlerden ‘hüküm veren’ emir sahiplerine de! Artık eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, o hâlde havale edin onu Allâh’a ve elçiye! Eğer samimiyetle inanıyorsanız Allâh’a ve âhir ‘son’ güne. İşte bu ‘daha’ hayırlıdır ve neticede ‘daha’ iyidir.
4:60 ‘Yâ Muhammed!’, Baksana o kimselere ki, zannederler inanmış olduklarını sana indirilen şeye (Kur’ân-ı Kerîm) ve senden önceki indirilen şeye ‘diğer mukaddes kitaplara’! Ve murad ederler ki, muhakeme olunmayı tâğut’un (Allâhû Teâlâ’yı hiddetlendirenler) önünde ve inkâr etmekle emredildikleri ‘hâlde’. Ve muradı şeytan’ın, onları şaşırtmak ki, uzak ‘geri dönülmez’ bir sapkınlıkla.*
>2:208, 2:268, 4:120, 5:91, 6:121, 8:48, 14:22, 16:99, 17:62, 17:63, 17:64, 17:65, 24:21, 35:6<
4:61 Ve denildiği zaman onlara ‘hakikati örtmeye şartlanmışlara’: „ ‘İtaate’ gelin, Allâh’ın indirdiği şeye ve elçiye! “; görürsün ki, ikiyüzlülük yapanlar ayrılırlar senden saparak.
4:62 ‘Yâ Muhammed!’, Öyleyse, nasıl olur da bir musibet isabet ettiği zaman onlara, elleriyle sundukları şeylerden ‘günahlardan’ sonra (Ömer aleyhisselâm’ın öldürdüğü iki yüzlünün diyetini istemek için), sana gelirler de, ‘yalandan’ yemin ederek Allâh’a ‘derler ki’: „ Muradımız ancak ki, iyilik etmekten ve ‘iki hasmın’ aralarını düzeltmekten başka değildir! “.
4:63 ‘Yâ Muhammed!’, İşte onlar, o kimseler ki, Allâh biliyor kalplerindeki şeyi. Artık aldırma onlara! Nasihat et onlara ve söyle onlara benlikleri hakkında etkileyici söz!
4:64 ‘Yâ Muhammed!’, Ve göndermedik, ‘hiçbir’ elçiyi ki, Allâh’ın izniyle ‘kendilerine’ itaat edilmesi dışında!* Ve keşke olsaydı ki, zulmettikleri zaman benliklerine, sana gelip, bu yüzden istiğfar etmeleri Allâh’a; ve istiğfar etseydi elçi de onlara, elbette bulurlardı Allâh’ı, itaate dönenin tövbelerini kabul eyleyen, cezadan vazgeçen; inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşeden!
>3:184, 5:70, 6:42, 14:4, 14:44, 16:36, 16:44, 17:77, 28:47<
4:65 ‘Yâ Muhammed!’, Fakat hayır; ve Rabbin ‘adına’ ki… İnanmazlar ‘inanmış olmazlar’, ta ki, seni hakem yapıp aralarında tartıştıkları şeyden sonra, senin iradenin ‘yerine getirilmesine’ içlerinde ‘itirazsız’ daraltı bulmadan. Ve ‘Allâhû Teâlâ’ya teslimiyeti benimsemedikçe tam bir teslimiyetle!
4:66 Ve eğer ki, üzerlerine yazsaydık ‘zorunlu kılsaydık’: „ Nefslerinizle ‘kötü huylarınızla’ savaşın! “* veya: „ Yurdunuzdan ‘terk edip’ çıkın! “ uygulamazlardı onu, onlardan birazı dışında.* Ve keşke olsa da, uygulasalardı onunla ‘kendilerine’ nasihat edilen şeyi, elbette olurdu onlara ‘daha’ hayırlı ve ‘inançlarının’ sabitliği de ‘sağlamlığı da’ daha şiddetli ‘olurdu’.
>2:160, 4:26, 5:74, 11:3<
>2:28, 2:243, 4:66<
4:67 Ve o zaman elbette verirdik onlara, katımızdan büyük mükâfat.
4:68 Ve elbette yönlendirirdik onları, ‘razı olunan’ yol doğrultusuna.*
>2:256, 5:16, 7:178, 13:27, 16:9, 18:29, 39:41, 57:20, 64:11<
4:69 Ve kim, itaat ederse Allâh’a ve elçiye, o hâlde işte onlar, beraberlerdir o kimselerle ki, Allâh’ın, üzerlerine iyi hâl verdiği bildiricilerden (peygamber) ve samimiler ve şehitler ve erdemlilerdir. Ve ne güzel arkadaştır işte onlar!
4:70 İşte bu lütuf Allâh’tandır! Ve kâfidir Allâh, en iyi bilen ‘olarak’.
4:71 Ey samimiyetle inanan kimseler! Alın silahlarınızı artık seferber olun bölükler hâlinde veya topluca savaşa çıkın!
4:72 Ve mutlaka sizlerden bazıları, elbette o kimseler mutlaka ‘savaşa katılmakta’ yavaş davranır. Sonra da eğer isabet ederse sizlere bir musibet, der ki: „ Üzerime Allâh, iyi hâl vermişti de, o zaman onlarla beraber şehit olmadım. “.
4:73 Ve mutlaka eğer isabet etse sizlere bir lütuf ‘zafer’ Allâh’tan, elbette der ki, sizlerle ve onun arasında bir sevecenlik olmamış gibi: „ Ah keşke ben de onlarla beraber olsaydım da, böylelikle büyük başarı, kurtuluş kazansaydım! “.
4:74 Artık savaşsınlar Allâh’ın yolunda, o kimseler ki, alışverişleri dünya hayatının ‘geçici menfaati’ ile âhiret ‘karşılığındadır’.* Ve kim, savaşır da Allâh’ın yolunda, bu yüzden katledilir veya galip gelirse, o hâlde ‘âhirette’ vereceğiz ona, büyük mükâfat!*
>3:157, 10:58, 17:18, 17:19, 17:20, 57:20<
>2:154, 3:169, 3:195, 9:111, 22:58, 47:4<
4:75 Ve ne oluyor ki sizlere, savaşmıyorsunuz Allâh’ın yolunda? Ve aciz erkekler ve kadınlar ve çocuklar ‘için’. O kimseler diyorlar ki: „ Rabbimiz… Çıkar bizleri bundan ki, ahalisi zalim şehir; ve kıl bizlere, katından bir veliaht ve kıl bizlere, katından bir yardımcı! “.
4:76 Samimiyetle inanan kimseler, savaşırlar Allâh’ın yolunda. Ve o kimseler ise ki, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlardır; savaşırlar tâğut’un (Allâhû Teâlâ’yı hiddetlendirenler) yolunda. O hâlde savaşın şeytanın dostlarıyla! Doğrusu şeytan, tuzağı zayıf ‘aciz’ olandır.*
>2:208, 2:268, 4:120, 5:91, 6:121, 8:48, 14:22, 16:99, 17:62, 17:63, 17:64, 17:65, 24:21, 35:6<
4:77 Baksana o kimselere ki, ‘Mekke’de savaş istediklerinde’ denildi ki, onlara: „ Ellerinizi ‘savaştan’ çekin! Ve uygulayın ‘titizlikle, gereğince’ ibadeti ‘namazı’!* Ve verin zekâtı! “. Nihayet ‘Medîne’de’ yazılınca da ‘zorunlu kılınınca’ üzerlerine savaş, onlardan bir kısmı, ‘İslâm düşmanı’ insanlardan, ürperirler Allâh’tan ürperir gibi veya daha şiddetli bir ürpertiyle ve dediler ki: „ Rabbimiz… Neden üzerimize yazdın ‘zorunlu kıldın’ savaşı, bizleri erteleseydin olmaz mıydı yakın ‘bir’ vadeye? “.* ‘Yâ Muhammed!’, De ki: „ Dünyada menfaat azdır ve âhiret ve ‘oradaki menfaatlendirilme daha’ hayırlıdır ‘günahlardan’ korunan kimselere! “.* Ve ‘âhirette’ zulmedilmezsiniz hurma çekirdeğinin ince lifi ‘kadar bile’!*
>2:43, 2:238, 4:103, 11:114, 14:40, 17:78, 17:110, 19:31, 19:55, 20:130, 20:132, 21:73, 22:78, 25:64, 30:17, 30:18, 39:9, 50:39, 51:17, 51:18, 52:49, 73:2, 73:3, 73:4, 76:16<
>2:216, 4:77, 8:5<
>3:157, 10:58, 17:18, 17:19, 17:20, 57:20<
>7:8, 7:9, 23:102, 23:103, 99:7, 99:8, 101:6, 101:7, 101:8, 101:9<
4:78 Nerede olursanız ‘olun’, ölüm yetişir sizlere! Ve yükseklerde yıldız kümelerinde olsanız bile.* Ve eğer isabet ederse onlara bir iyilik, diyorlar ki: „ Bu Allâh’ın katından! “. Ve eğer isabet ederse onlara bir kötülük, diyorlar ki: „ Bu senin yüzünden. “. ‘Yâ Muhammed!’, De ki: „ Hepsi Allâh’ın katındandır! “. Fakat ne oluyor bu topluma ki, neredeyse ‘hiçbir’ sözü derinden kavramıyorlar?
>15:16, 25:61, 85:1<
4:79 ‘Yâ Muhammed!’, Ne isabet ederse sana iyilikten, ancak Allâh’tandır. Ve ne isabet ederse sana kötülükten, o hâlde o, nefsindendir (Allâh İlâhî adalet gereği iyiliği de kötülüğü de var edendir, seçimi insanın kendisi yapar)! Ve gönderdik seni insanlara elçi ‘olarak’!* Ve kâfidir Allâh, her daim hazır, her şeyin iç yüzünün farkında, şahittir!
>3:184, 5:70, 6:42, 14:4, 14:44, 16:36, 16:44, 17:77, 28:47<
Allâh’ın İlâhî adaleti: ıkra.com
4:80 Kim, itaat ederse elçiye, ancak Allâh’a itaat etmiş olur. Ve kim ‘eskiye’ dönerse, o hâlde ‘Yâ Muhammed!’, Seni göndermedik üzerlerine muhafız!
4:81 Ve diyorlar ki: „ İtaat ettik ‘Baş üstüne’! “. ‘Yâ Muhammed!’, Ne var ki, yanından çıktıkları zaman, geceleyin niyetlenirler onlardan bir tayfa, o, senin söylediğinden başkasıyla!* Ve Allâh, yazıyor geceleyin niyetlendikleri şeyi.* Artık aldırma onlara! Ve itimat et Allâh’a! Ve kâfidir Allâh, her hususta tanık, idareyi üstlenen, itimat edilendir!
>4:108<
>18:49, 22:76, 41:20, 43:80, 50:16, 50:17, 50:18, 82:10, 82:11, 82:12<
4:82 Hâlâ Kur’ân’ı ‘derinliğine’ düşünmezler mi? Ve olsaydı Allâh’ın katından gayrı, elbette bulurlardı içinde birçok ihtilâflar.
4:83 Ve geldiği zaman onlara ‘bir duyu’ ki, emniyet veya korkuya ‘dair bir karar’ emri, onu yayarlar. Ve döndürselerdi onu elçiye ve onlardan emir verenlere, onlardan onun ‘o haberin’ iç yüzünü araştıran kimseler elbette ‘gerçeği’ bilirlerdi. Ve olmasaydı Allâh’ın lütfu üzerlerinize ve bahşetmesi, bağışlaması, merhametle esirgemesi, elbette uyardınız şeytana, birazı dışında!
4:84 ‘Yâ Muhammed!’, Öyleyse savaş Allâh’ın yolunda! Ki, yükümlü tutulmazsın canından başka ‘bir şeyden’! Ve teşvik et samimiyetle inananları da! Olur ki, Allâh, çeker baskılarını ‘üzerlerinizden’ o kimselerin ki, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlardır. Ve ‘ancak’ Allâh, baskısı ‘daha’ şiddetlidir ve yaptırımı ‘daha’ şiddetlidir!
4:85 Kim, bir iyiliğe şefaatle şefaat ederse ‘iyi bir davaya aracı olursa, sevaptan’, ona hisse olur ondan. Ve kim, bir kötülüğe ‘günah işlenmesine’ bir şefaatle şefaat ederse, ‘günahtan’ ona hisse olur ondan. Ve Allâh, her şey üzerinde karşılığını veren, koruyup kollayan, yarattıklarına rızıklarını ulaştırandır!
4:86 Ve dirlik, esenlik ile ‘dilekte bulunulduğunuz, selâmlandığınız’ zaman o hâlde, ondan daha iyisiyle dirlik dileyin veya onu ‘selâm ile’ iade edin! Şüphesiz ki Allâh, her şey üzerinde noksansız hesaplayan, saptıyor olandır!
4:87 Allâh ki, ilâh olamaz O’ndan başka! Elbette toplar sizleri kıyâmet gününe dek ki, kuşku yoktur onda!* Ve kimdir ki, Allâh’tan daha doğru sözlü?
>1:3, 7:8, 11:103, 11:104, 11:105, 14:48, 20:108, 24:25, 75:30<
4:88 O hâlde ne oluyor ki sizlere, ikiyüzlülük yapanlar için iki birlikler oldunuz. Ve Allâh, tepetaklak etti ‘inkâra çevirdi’ onları kazandıkları ‘günahlar’ sebebiyle. Muradınız, Allâh’ın şaşkınlıkta bıraktığı kişiyi yönlendirmek mi? Ve ‘müstahik’ kimi şaşırtırsa Allâh, artık asla bulamazsın ona, bir yol.*
>4:48, 6:88, 7:146, 8:23, 8:51, 9:80, 16:107, 16:108, 40:12, 47:28<
4:89 Arzularlar ki, inkâr etseniz ‘kendilerinin’ inkâr ettikleri gibi ve böylelikle ‘onlarla’ eşit olun. Artık edinmeyin onlardan dostlar ‘sırdaş’, hicret ‘göç’ edecekleri ‘zamana’ kadar Allâh’ın yolunda! Buna rağmen eğer ki, ‘eskiye’ döndüklerinde ‘ise’, artık alın ‘yakalayın’ onları ve öldürün onları bulduğunuz yerde!* Ve edinmeyin onlardan dost ‘sırdaş’ ve ne de yardımcı!*
>2:190, 2:191, 2:192, 2:193, 2:194, 2:256, 4:90, 4:91, 8:39, 8:58, 8:59, 8:60, 8:61, 9:12, 9:29, 9:36, 9:123, 33:60, 33:61, 60:7, 60:8, 60:9<
>3:118, 4:89, 4:144, 5:51, 5:57, 9:16, 9:23, 58:22, 60:1, 60:8, 60:9<
4:90 O kimseler müstesnadır ‘dokunulmazdır’ ki, eriştiler bir topluma, sizlerle ve aralarında kesin söz ‘anlaşmalı olan’ veya gelirler sizlere, göğüsleri daralmış savaşmaktan sizlerle, veya savaşmaktan kendi toplumlarıyla! Ve dileseydi Allâh, elbette salardı onları üzerlerinize de, o zaman elbette savaşırlardı sizlerle. Fakat eğer geri durur da sizlerden, artık savaşmazlar sizlerle ve ‘rahat’ bırakırlarsa sizleri teslimiyetle, o hâlde belirtmedi Allâh sizlere, onlara ‘saldırmaya’ bir yol!
4:91 Bulacaksınız başkalarını da ki, muratları sizlerden de emin olmak ve kendi toplumlarından da emin olmak! Her defasında ‘sapkınlığa’ döndürülseler fitne ‘kargaşa’ içine dalarlar. Öyleyse eğer uzaklaşmazlar da sizlerden ve ‘rahat’ bırakmazlar sizleri, teslimiyetle ve çekmezlerse ellerini, artık alın ‘yakalayın’ onları ve öldürün onları ‘sizlerle savaşanları’ bulduğunuz yerde! Ve işte belirttik sizlere, onlara ‘saldırmaya’ apaçık salahiyet.*
>2:190, 2:191, 2:192, 2:193, 2:194, 2:256, 4:90, 4:91, 8:39, 8:58, 8:59, 8:60, 8:61, 9:12, 9:29, 9:36, 9:123, 33:60, 33:61, 60:7, 60:8, 60:9<
4:92 Ve olmaz bir inançlı için, bir inançlıyı katletmesi, hatayla ‘olması’ dışında! Ve kim, katlederse bir inançlıyı hatayla, o hâlde hürriyete kavuşturmalıdır inançlı bir köleyi ve diyet muaf edilmelidir! Ki, ‘ölenin’ ahalisinin ‘o diyeti’, sadaka ‘olarak’ bağış yapmaları müstesna. Fakat, eğer sizlere düşman bir toplumdan olup ve o ‘hatayla öldüren’, inançlılardan ise, o hâlde hürriyete kavuşturmalıdır inançlı bir köleyi! Ve eğer bir toplumdansa, sizlerle ve aralarında kesin söz ‘anlaşmalı olan’, o hâlde diyet muaf edilmelidir ‘ölenin’ ahalisine! Ve hürriyete kavuşturmalıdır inançlı bir köleyi! Fakat kim, ‘bunu’ bulamazsa, öyleyse oruç tutmalıdır iki ay artarda tövbe olarak Allâh’a! Ve Allâh, en iyi biliyor olandır; âdil, hakkı yerine getiren, adaletle hükmedendir!
4:93 Ve kim, katlederse bir inançlıyı kasıtlı, o hâlde cezası, cehennemdir ki, içinde devamlı kalacağı.* Ve hiddetlenmiştir Allâh, üzerine ve lânetlemiştir onu. Ve hazırladı ona, ‘cehennemde’ büyük azap.
>4:14, 8:13, 9:80, 9:84, 33:36, 58:5<
4:94 Ey samimiyetle inanan kimseler! Vuruşmaya ‘sefere’ çıktığınız zaman Allâh’ın yolunda, artık belli edin ‘inançlıyı inançsızdan’! Ve demeyin. Sizlere selâm bırakan ‘veren’ kimseye: „ Samimiyetle inanmış değilsin! “. Ki, geçici menfaatini amaçlayarak dünya hayatının.* Çünkü Allâh’ın katında ganimetler çoktur. İşte bunun gibiydiniz sizler de daha önceleri. Ne var ki, Allâh minnettar ‘etti’ sizleri de, ‘hakikate yönlendiren yolu idrak ettiniz’. O hâlde ‘iyice araştırıp’ belli edin! Şüphesiz ki Allâh, gayret ettiğiniz şeylerden haberdar, üstün bilgi sahibi olandır!
>3:157, 10:58, 17:18, 17:19, 17:20, 57:20<
4:95 Eşit olmazlar inançlılardan özür sahibi olmaksızın oturanlarla ‘seferden geri kalanlarla’ ve savaşanlar, Allâh’ın yolunda, mallarıyla ve canlarıyla. Liyakatli kıldı Allâh, savaşanları mallarıyla ve canlarıyla, oturanlar ‘geri kalanlar’ üzerine mertebece. Ve hepsine vadetti Allâh, en güzelini. Ve üstün kıldı Allâh, savaşanları oturanlar ‘geri kalanlar’ üzerine büyük mükâfatla.
4:96 Ki, Mertebeler Kendisindendir ve bağışlanma; ve bahşedilme, merhametle esirgenme de. Ve Allâh, fazlalığına bakmaksızın günahları örten, bağışlıyor olandır; inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir!*
>19:45, 21:42, 21:43, 39:38, 67:20, 67:28<
4:97 Muhakkak o kimseler ki, vefat ettirirken onları, melekler, ‘İslâm’ı yaşamaya elverişsiz ortamda yaşayıp, günaha sebebiyet vererek’ benliklerine zulmedenleri, derler ki: „ Ne yapıyor, ne ediyordunuz? “. ‘Onlar da’ derler ki: „ Bizler, aciz kimselerdik yeryüzünde! “. ‘Melekler’ derler ki: „ Allâh’ın yeryüzü geniş değil miydi? O hâlde orada ‘bir yerden bir yere’ hicret ‘göç’ etseydiniz. “. O hâlde işte onlar ki, varacakları yer cehennemdir.* Ve kötü bir varış yeridir!
>4:120, 17:64, 34:20, 34:21, 36:60, 36:61, 36:62, 36:63<
4:98 Müstesnadır ‘göç için’ aciz erkekler ve kadınlar ve çocuklar ki, ‘onlar, hiçbir’ çareye mecal edemezler ve bir yola yönlenemezler!
4:99 O hâlde işte onlar, olur ki, Allâh, affeder onları. Ve Allâh, affedici olandır; fazlalığına bakmaksızın günahları örten, bağışlayandır!
4:100 Ve kim, hicret ‘göç’ ederse Allâh’ın yolunda, bulur yeryüzünde göç edilecek yerler, birçok geniş ‘imkânlar’. Ve kim, çıkar da evinden, hicret ‘göç’ etmek için Allâh ve elçisi ‘uğruna’, sonra da yetişirse ona ölüm, artık vaki oldu onun mükâfatı Allâh üzerine. Ve Allâh, fazlalığına bakmaksızın günahları örten, bağışlıyor olandır; inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir!*
>19:45, 21:42, 21:43, 39:38, 67:20, 67:28<
4:101 Ve vuruşmaya ‘sefere’ çıktığınız zaman yeryüzünde, artık değildir üzerlerinize vebal, ibadetten ‘namazdan’ kısaltmanız. Ki, eğer korkarsanız o kimselerden ki, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlardır; sizlere fitnelik ‘zarar’ edeceklerinden. Muhakkak ki ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlar, oldular sizlere apaçık düşman.
4:102 ‘Yâ Muhammed!’, Ve olduğunda aralarında onların, uygulattığında onlara ibadeti, öyleyse ‘namaza’ dursun onlardan bir tayfa seninle beraber ve alsınlar silahlarını da ‘yanlarına’! Böylelikle ‘Allâhû Teâlâ’nın huzurunda’ yere kapandıkları zaman, ‘diğerleri’ hemen arkanızda olurlar. Ve gelsin diğer ibadet etmemiş ‘namaz kılmamış’ tayfa da, öylece ibadetlerini etsinler seninle beraber. Ve alsınlar koruma tedbirlerini ve silahlarını! Arzularlar o kimseler ki, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlardır; keşke bihaber olsanız da silahlarınızdan ve mühimmatınızdan, nihayet hücuma gayretlenseler üzerlerinize bir hamleyle. Ve vebal olmaz üzerlerinize, eğer sizlere rahatsızlık olurda yağmurda veya hastalanırsanız, bırakmanızda silahlarınızı. Ve ‘yine de’ alın tedbirlerinizi! Muhakkak ki Allâh, hazırladı ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlara ‘cehennemde’ alçaltıcı azap.
4:103 Nihayet iradeniz süresince ibadette ‘namazda’, artık yâd edin Allâh’ı! Ayaktayken ve otururken ve yan üstü uzanmışken! Nihayet güvenliğe kavuştuğunuzda, artık uygulayın ‘titizlikle, gereğince’ ibadeti ‘namazı’!* Muhakkak ki ibadet ‘namaz’,* samimiyetle inananlar üzerine vakitleri belirlenmiş olarak, yazıldı ‘zorunlu kılındı’!
>2:43, 2:238, 4:103, 11:114, 14:40, 17:78, 17:110, 19:31, 19:55, 20:130, 20:132, 21:73, 22:78, 25:64, 30:17, 30:18, 39:9, 50:39, 51:17, 51:18, 52:49, 73:2, 73:3, 73:4, 76:16<
Âdem aleyhisselâm’dan beri Allâhû Teâlâ’nın inananlara emri: ıkra.com
4:104 Ve yılmayın toplumca amaçtan. Eğer sizler acı çekecek olursanız, o zaman mutlaka onlar da ‘inkârcı düşmanınız da’ acı çekiyorlar sizlerin acı çektiğiniz gibi. Ve ‘en azından, alacağınıza’ umuyorsunuz Allâh’tan ki, onların ummadıkları şey. Ve Allâh, en iyi biliyor olandır; âdil, hakkı yerine getiren, adaletle hükmedendir!
4:105 ‘Yâ Muhammed!’, Muhakkak ki, Biz indirdik sana, kitabı (Kur’ân-ı Kerîm), hak ile ‘gayeyle’!* Ki, hükmetmen için insanlar arasında Allâh’ın sana gösterdiği şeylerle! Ve olma hainlere savunucu!
>2:2, 2:97, 7:52, 10:37, 10:38, 16:102, 17:9, 17:105, 17:106, 18:2, 25:32, 26:192, 26:193, 26:194, 26:195, 32:2<
4:106 ‘Yâ Muhammed!’, Ve istiğfar et Allâh’a! Şüphesiz ki Allâh, fazlalığına bakmaksızın günahları örten, bağışlıyor olandır; inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir!*
>19:45, 21:42, 21:43, 39:38, 67:20, 67:28<
4:107 ‘Yâ Muhammed!’, Ve müdâfaa etme benliklerine ihanet eden kimseleri! Muhakkak ki Allâh, sevmez ihanette ısrarcı olan günahkâr kişileri!
4:108 ‘Onlar’ saklarlar insanlardan ve saklayamazlar Allâh’tan. Ve O’dur, onlarla beraber, geceleyin niyetlendikleri şeylerde ki, hoşnut olmayacağı sözlerden.* Ve Allâh, gayret ettikleri şeyleri kuşatıp, kavrıyor olandır!
>4:81<
4:109 İşte sizler busunuz! ‘Haydi’ müdâfaa ettiniz onları dünya hayatında. Öyleyse kim mücâdele eder Allâh ile kıyâmet günü onlardan yana, veya kim olur üzerlerine himayeci?
4:110 Ve kim, gayretlenir kötülüğe veya ‘günaha sebebiyet verecek işleri yapmakla’ benliğine zulmeder, sonra da Allâh’a istiğfar ederse, bulur Allâh’ı, fazlalığına bakmaksızın günahları örten, bağışlayan; inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşeden!
4:111 Ve kim, bir günah kazanırsa, o hâlde ancak benliğine kazanır onu. Ve Allâh, en iyi biliyor olandır; âdil, hakkı yerine getiren, adaletle hükmedendir!
4:112 Ve kim, bir hatayla ‘suç işler’ veya günah kazanırsa, sonra da atar onu alâkasız ‘bir suçsuza’, o hâlde yüklenmiş olur karalamanın ‘vebalini’ ve apaçık günah ‘işleyerek’!
4:113 ‘Yâ Muhammed!’, Ve olmasaydı Allâh’ın lütfu üzerine ve bahşetmesi, merhametle esirgemesi, elbette yeltenecekti onlardan bir tayfa seni şaşırtmaya!* Ve ‘aslında’ şaşırtamazlar benliklerinden başka ‘bir şeyi’.* Ve sana bir şeyle zarar veremezler. Ve indirdi Allâh, sana, kitabı (Kur’ân-ı Kerîm) ve hükümlerini!* Ve sana öğretti biliyor olmadığın şeyleri! Ve Allâh’ın lütfu büyüktür üzerinde!
>5:48, 5:49, 11:12, 11:112, 11:113, 17:74, 28:87<
>14:30<
>2:2, 2:97, 7:52, 10:37, 10:38, 16:102, 17:9, 17:105, 17:106, 18:2, 25:32, 26:192, 26:193, 26:194, 26:195, 32:2<
4:114 Hayır yoktur çoğunda, ‘hainlerin’ fısıldaşmalarında ki, sadakayı emreden kimsenin konuşması müstesna; veya makul ‘olanı’ veya uzlaştırmayı insanların arasında. Ve kim, ifa ederse işte bunu ki, amaçlayarak Allâh’ın hoşnutluğunu, o hâlde, ‘âhirette’ vereceğiz ona, büyük mükâfat!
4:115 Ve kim, karşı gelirse elçiye ki, ona belli olmasının ardından yönlendirilme; ve uyarsa samimiyetle inananların yolundan başkasına, onu döndürürüz döndüğü şeye ‘inkâra’.* Ve onu maruz bırakırız ‘inkârı sebebiyle’ cehenneme.* Ve kötü bir varış yeridir!
>4:14, 8:13, 9:80, 9:84, 33:36, 58:5<
>2:167, 4:56, 6:30, 6:111, 7:53, 8:50, 10:52, 16:85, 39:71, 67:8, 69:25, 78:40, 89:23<
4:116 Muhakkak ki Allâh, bağışlamaz ortak yakıştırılmasını O’na!* Ve bağışlar işte bunun dışındaki şeyleri, dilediği ‘rızasına uyan’ kişiye.* Ve kim ki, Allâh’a ortak yakıştırır, o hâlde sapmış olur uzak ‘geri dönülmez’ bir şaşkınlıkla.
>4:48, 6:88, 7:146, 8:23, 8:51, 9:80, 16:107, 16:108, 40:12, 47:28<
>2:256, 5:16, 7:178, 13:27, 16:9, 18:29, 39:41, 57:20, 64:11<
4:117 ‘Onlar’ ise, davet ‘dua’ etmekle ki, O’ndan ‘Allâhû Teâlâ’dan’ ilişiksizdirler; dişilere (dişi olarak tanımladıkları tanrıça putlar: Lât, Menât, Uzza vs.) ve ancak parlak ‘gösteren’ şeytandan başkasına davet ‘dua’ etmemiş ‘olurlar’.*
>3:151, 4:117, 6:100, 6:137, 7:33, 9:30, 10:18, 39:3, 42:21<
4:118 Lânetledi Allâh onu ‘şeytanı’. Ve ‘şeytan’ dedi ki: „ Elbette edineceğim, kullarından belirli ‘bir’ hisse! “.*
>7:16, 7:17, 7:18, 14:22, 34:20, 34:21, 72:6<
4:119 „ Ve mutlaka saptıracağım onları! Ve mutlaka hayallere ‘kapılmalarını hoş göstereceğim’ onlara!* Ve mutlaka emredeceğim onlara ki, bu yüzden onlar, mutlaka ‘sağmal’ hayvanların kulaklarını yaracaklar! Ve emredeceğim onlara ki, böylelikle mutlaka bozacaklar, oluşumunu yapılandırarak var ettiğini Allâh’ın! “. Ve kim edinirse şeytanı dost ki, Allâh’a ilişiksizdirler; artık, olmuştur hüsrana uğrayan, apaçık ‘bir’ hüsranla.*
>34:20, 34:21<
>2:208, 2:268, 4:120, 5:91, 6:121, 8:48, 14:22, 16:99, 17:62, 17:63, 17:64, 17:65, 24:21, 35:6<
Klonlama, ürünlerin genlerini değiştirme: ıkra.com
4:120 ‘Şeytan’ onlara vadeder ve onları hayallere ‘kapılmalarını hoş gösterir’. Ve vadettiği şeyler onlara, şeytanın, aldanıştan başka değildir.*
>2:208, 2:268, 4:120, 5:91, 6:121, 8:48, 14:22, 16:99, 17:62, 17:63, 17:64, 17:65, 24:21, 35:6<
4:121 İşte onlar ki, varacakları yer cehennemdir.* Ve bulamazlar ondan kaçış.
>4:120, 17:64, 34:20, 34:21, 36:60, 36:61, 36:62, 36:63<
4:122 Ve samimiyetle inanan kimseleri ve gayretleri erdemlileri ki, onları dâhil edeceğiz cennetlere ki, akar onun altından nehirler. Devamlı kalıcılardır orada ebedîyen. Allâh’ın vaadi gerçektir! Ve kimdir ki, Allâh’tan daha doğru diyen?
4:123 Değildir sizlerin hayallerinizle ve ne de ‘diğer’ kitapların erbaplarının (Yahudiler ve Hristiyanlar) hayalleriyledir. Kim ki, gayretlendi bir kötülüğe ki, onunla cezalandırılır.* Ve bulamaz kendisi için ki, Allâh’a ilişiksiz; bir dost ve ne de yardımcı!
>16:119<
4:124 Ve kim ki, gayretleri erdemlidir ki, erkeklerden veya kadınlar; ve o, samimiyetle inandı, o hâlde işte onlar, dâhil edilirler cennete. Ve ‘âhirette’ zulmedilmezler hurma çekirdeğinin üzerindeki oyuğu dolduracak kadar ‘bile’.*
>7:8, 7:9, 23:102, 23:103, 99:7, 99:8, 101:6, 101:7, 101:8, 101:9<
4:125 Ve kim dînen ‘dîni algılarında daha’ iyi o kimseden ki, teslim etti yüzünü ‘benliğini’ Allâh’a ve o, iyilik edendir ve uydu, İbrâhîm’in milletine ‘aynı inancı paylaşanların dînine’, Hanif (yegâne İlâh’a inanan) ‘olarak’!* Ve edindi Allâh, İbrâhîm’i dost.
>3:19, 3:83, 3:84, 3:85, 6:161, 10:105, 21:25<
4:126 Ve Allâh’ındır, ne varsa göklerde ve ne varsa yerde! Ve Allâh, her bir şeyi kuşatan, kavrayandır!
4:127 ‘Yâ Muhammed!’, Ve fetva ‘açıklama’ istiyorlar senden, kadınlardan; de ki: „ Allâh, fetva veriyor sizlere ki, onların ‘mirasları’ hakkında: Ve okunan şeyler ‘var’ sizlere kitapta (Kur’ân-ı Kerîm), yetim kızlar hakkında, onlara yazılmış şeyleri ‘zorunlu kılınan mirası’ vermeyip ve rağbet ettiğinizde onları nikâhlamayı! Ve acizlere ki, çocuklardan ve hakkaniyetli olmanıza yetimler için! “. Ve ‘rızası için’ ne ifa ederseniz hayırdan, o hâlde şüphesiz ki Allâh, onu en iyi biliyor olandır!
4:128 Ve eğer bir hatun, korkarsa kocasının geçimsizliğinden veya aldırış etmemesinden, o hâlde vebal olmaz üzerlerine onların ‘kendi’ aralarında ‘gidişatı’ düzeltip uzlaşmalarında; ve uzlaşma ‘daha’ hayırlıdır. (Kadının ailesine bir Mesaj niteliğindedir. Ve ilk aşamada karışılmaması öngörülüyor.)* Ve hazır kılınmıştır ‘elverişli yaratılmıştır’ benlikler bencilliğe. Ve eğer iyi davranır ve ‘günahlardan’ korunursanız, o hâlde şüphesiz ki Allâh, gayret ettiğiniz şeylerden haberdar, üstün bilgi sahibi olandır!
>4:35<
4:129 Ve asla mecal edemezsiniz kadınlar arasında adil olmaya, hırslanasıya çabalasanız da!* Öyleyse ‘biriyle’ tüm ilgiyle ilgilenmeyin, ‘eğer ki’ hemen bırakacaksanız onu ‘bir diğerini’ muallakta gibi! Ve eğer uzlaşırsanız ve ‘günahlardan’ korunursanız, o hâlde şüphesiz ki Allâh, fazlalığına bakmaksızın günahları örten, bağışlıyor olandır; inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir!*
>4:3<
>19:45, 21:42, 21:43, 39:38, 67:20, 67:28<
4:130 Ve eğer ‘karı-koca’ ayrılırlarsa, Allâh, geniş ‘imkânlarından’ her birini gani eder. Ve Allâh, ilmi, kudreti, lütufları geniş, her şeyi kapsıyor olandır; âdil, hakkı yerine getiren, adaletle hükmedendir!
4:131 Ve Allâh’ındır, ne varsa göklerde ve ne varsa yerde! Ve andolsun ki, vasiyet ettik o kimselere ki, sizlerden önceki kitap ‘hakikat bilgisi’ verilen ‘Yahudiler ve Hristiyanlara’ ve sizlere de, korunmalarını ‘karşı gelmekten’ Allâh’a! Ve eğer inkâr ederseniz, ne var ki ‘ziyanı kendinizedir’!* Muhakkak ki Allâh’ındır, ne varsa göklerde ve ne varsa yerde! Ve Allâh, hiçbir şeye muhtaç olmayan, müstağni olandır; yüceltilmeye, övgüye lâyıktır!
>2:256, 4:170, 6:104, 7:146, 10:108, 11:120, 17:107, 18:29, 39:41, 90:10<
4:132 Ve Allâh’ındır, ne varsa göklerde ve ne varsa yerde! Ve kâfidir Allâh, her hususta tanık, idareyi üstlenen, itimat edilendir!
4:133 Eğer dilerse, sizleri giderir ‘yok eder’, ey insanlar! Ve getirir başkalarını.* Ve Allâh, bunun üzerinde dilediğini, irade ettiği gibi icra eden ve yapmaya kudretli olandır!
>6:133, 10:14, 14:19, 35:16<
4:134 Kimin muradı, dünya sevabı ‘kazancı edinmek’ olduysa, o hâlde ‘bilsin ki’, Allâh’ın katındadır dünya sevabı ‘kazancı’ ve âhiret ‘mükâfatı da’.* Ve Allâh, işitmesi devamlı ve her şeyi kapsayan, işittiğine icabet ediyor olandır; her hâliyle görendir!
>2:200, 10:7, 10:8, 11:15, 11:16, 17:18, 17:19, 17:20, 42:20<
4:135 Ey samimiyetle inanan kimseler! Kollayıcılar olun hakkaniyeti, şahitlerken Allâh için! Ve olsa da benliklerinize karşı veya ebeveynlere ve akrabalara ki, müstağni veya fakir de olsalar. Çünkü Allâh ‘hakkaniyeti’, onlardan daha revadır. Öyleyse uymayın emellerinize, adil olun! Ve eğer dilinizi eğip bükerseniz ‘sözü değiştirirseniz’ veya vazgeçerseniz, o hâlde şüphesiz ki Allâh, gayret ettiğiniz şeylerden haberdar, üstün bilgi sahibi olandır!
4:136 Ey ‘Yahudilerden’ inançlı kimseler!* ‘Samimiyetle’ inanın, Allâh’a ve elçisine ve kitaba (Kur’ân-ı Kerîm)! Ki Zât’ı, indirdi elçisine.* Ve ‘diğer mukaddes’ kitaba (İncîl) ki o, daha ‘ondan’ önce indirdiği! Ve kim, inkâr ederse Allâh’ı ve meleklerini ve kitaplarını ve elçilerini ve âhir ‘son’ günü, o hâlde sapmış olur uzak ‘geri dönülmez’ bir şaşkınlıkla.
>4:162, 5:43, 7:157, 28:52<
>2:41, 2:89, 2:91, 2:101, 4:47, 5:48, 6:91, 9:30, 9:31, 21:50, 35:31, 46:12, 98:5<
4:137 Mutlaka ‘Yahudilerden’ inançlı kimseler, sonra ‘buzağıya tapınıp’ nankörlük ettiler. Sonra ‘tövbe edip Tevrât’a’ inandılar sonra ‘Îsâ aleyhisselâm’ı’ inkâr ettiler. Sonra da nankörlüklerini artırdılar.* Allâh, ‘âhiret mükâfatına değer vermeyip şeytana uyduğu sebebiyle’ bağışlayacak değildir onları ve ne de ‘razı olduğu’ yola yönlendirir onları.*
>3:90, 3:105, 3:106, 4:137, 16:106<
>7:16, 7:17, 7:18, 14:22, 34:20, 34:21, 72:6<
4:138 ‘Yâ Muhammed!’, Müjdele ikiyüzlülük yapanları ki, olduğunu onlara ‘cehennemde’ elem azap!
4:139 O kimseler ki, ‘ikiyüzlülük yapanlar’, edinirler ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışları dostlar ‘sırdaş’; ki, samimiyetle inananlardan başkasını!* Gayeleri yanlarında itibar mı? Ancak şüphesiz ki, mutlak yücelik, itibar tamamen Allâh’ındır!
>3:118, 4:89, 4:144, 5:51, 5:57, 9:16, 9:23, 58:22, 60:1, 60:8, 60:9<
4:140 Ve indirilmişti ki sizlere, kitapta (Kur’ân-ı Kerîm): „ Duyduğunuz zaman âyetlerini Allâh’ın, onun inkâr edildiği ve alay edildiğinde onunla, artık oturmayın onlarla beraber, ondan başka bir hadiseye dalıncaya kadar! O zaman, mutlaka sizler de onlara benzersiniz. “. Şüphesiz ki Allâh, toplayandır; ikiyüzlülük yapanların ve ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışların topluca cehennemde.
4:141 O kimseler ki, ‘ikiyüzlülük yapanlar’, gözetlerler ki, sizlere nihayet Allâh’tan bir zafer ‘nasip’ olunca dediler ki: „ Bizler, olmadık mı sizlerle beraber? “. Ve ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlara ‘onlar zafer elde ederler de bir’ hisse olduğunda ise ‘onlara’ dediler ki: „ Siper olmadık mı üzerlerinize? Ve sizlere inançlılardan ‘gelecek tehlikeye’ mâni olduk ya! “. Artık Allâh hükmeder aranızda kıyâmet günü. Ve asla belirlemedi Allâh, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlara, samimiyetle inananlar aleyhine bir yol.
4:142 Doğrusu ikiyüzlülük yapanlar, ‘güya’ kandırırlar Allâh’ı. Ve O’dur, kandıran onları (yaptıklarının devamına müsaadesiyle, aleyhlerine oluşturur)! Ve onlar, ibadete ‘namaza’ kalktıkları zaman üşenerek kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar. Ve Allâh’ı yâd etmezler, birazı dışında!
4:143 Bocalayıp dururlar ‘ikiyüzlülük yapanlar’, işte bunların ‘inançlıların ve inkârcıların’ arasında. Ne şunlarla olurlar ve ne de şunlarla olurlar. Ve ‘müstahik’ kimi şaşırtırsa Allâh, artık asla bulamazsın ona, bir yol.*
>4:48, 6:88, 7:146, 8:23, 8:51, 9:80, 16:107, 16:108, 40:12, 47:28<
4:144 Ey samimiyetle inanan kimseler! Edinmeyin ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışları dostlar ‘sırdaş’; ki, samimiyetle inananlardan başkasını!* Kılmak mı istersiniz Allâh’a, aleyhinize, apaçık salahiyet?
>3:118, 4:89, 4:144, 5:51, 5:57, 9:16, 9:23, 58:22, 60:1, 60:8, 60:9<
4:145 Muhakkak ki ikiyüzlülük yapanlar, ateşin en aşağı tabakasındadırlar. Ve asla bulamazsın onlara yardımcı.
4:146 Müstesnadır tövbe eden kimseler ki, ve ‘gidişatı’ düzelttiler ve sımsıkı tutundular Allâh’a ‘teslimiyete’ ve has kıldılar dînlerini ‘dîni algılarını’ Allâh’a. O hâlde işte onlar, samimiyetle inananlarla beraberlerdir. Ve Allâh, ‘âhirette’ verecek, samimiyetle inananlara büyük mükâfat.
4:147 İfa etmez Allâh, sizlere azaplandırmasını ki, eğer ‘verilen imkânlara’ şükrederseniz ve samimiyetle inanırsanız! Ve Allâh, şükrün karşılığını cömertçe veriyor olandır; en iyi bilendir!
4:148 Allâh, sevmez kötü sözün açıklanmasını ki, zulmedilen kişinin ‘söylemesi’ müstesna! Ve Allâh, işitmesi devamlı ve her şeyi kapsayan, işittiğine icabet ediyor olandır; en iyi bilendir!
4:149 Eğer açıklarsanız bir hayrı veya saklasanız onu, veya affederseniz bir kötülüğü, o hâlde şüphesiz ki Allâh, affedici olandır; dilediğini, irade ettiği gibi icra eden ve yapmaya kudretlidir!
4:150 Mutlaka o kimseler ki, inkâr ediyorlar Allâh’ı ve elçilerini de. Ve muratları, ayırım yapmak Allâh ve elçileri arasında. Ve diyorlar ki: „ İnanırız bir kısmına ve inkâr ederiz bir kısmını! “. Ve isterler ki, edinsinler işte bunların ‘inanmakla inkârın’ arasında bir yol.
4:151 İşte onlar… Onlar, hakkı ‘İlâhî esasları’ inkâr edenlerdir! Ve hazırladık ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlara ‘cehennemde’ alçaltıcı azap.
4:152 Ve o kimseler ki, samimiyetle inananlardır Allâh’a ve elçilerine; ve ayırmazlar ‘hiç’ birini onlardan. İşte onlar ki, onlara verilecektir ‘âhirette’, mükâfatları. Ve Allâh, fazlalığına bakmaksızın günahları örten, bağışlıyor olandır; inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir!*
>19:45, 21:42, 21:43, 39:38, 67:20, 67:28<
4:153 Sual ederler ki, senden ‘diğer’ kitabın erbapları ‘Yahudiler’, indirmeni onlara gökten bir kitap. Oysa ki Mûsâ’dan, bundan daha büyüğünü sual etmişlerdi de, dediler ki: „ O hâlde göster bizlere Allâh’ı açıkça! “.* Bu yüzden onları aldı bir çarpılma ki, ‘günaha sebebiyet verecek işleri yapmakla, benliklerine’ zulümleri sebebiyle. Sonra edindiler buzağıyı ‘ilâh’ ki, onlara ayan beyan ‘deliller’ gelmesinin ardından. Buna rağmen affettik onları bundan. Ve verdik Mûsâ’ya apaçık salahiyet.
>5:116, 13:38, 14:11, 39:65<
4:154 Ve yükselttik üstlerine Tur’u (Sînâ’daki Tur dağının düşen parçalarının mağara oluşturup, gölgelik olması)* kesin sözleri sebebiyle. Ve dedik ki, onlara (Tîh sahrasından çıktıktan sonra): „ Girin kapıdan ‘Allâhû Teâlâ’nın huzurunda’ yere kapanarak! “. Ve dedik ki, onlara: „ Sınırları aşmayın, Cumartesi’leri (kutsal şabat tatili) ‘ihlâl ederek’! “. Ve aldık onlardan kati söz.
>7:143, 7:171, 16:81<
Sînâ’daki Tur dağının mağara olması: ıkra.com
4:155 Ancak ‘lânetlendiler’ ki, bozmaları sebebiyle kesin sözlerini ve örtüyor olmaları âyetlerini ‘hakikat bilgisini’ Allâh’ın* ve savaşmalarını bildiricilerle (peygamber) hak dışı ve ‘şu’ sözleri ki: „ Kalplerimiz katmanlı ‘lâzım değil’! “.* Ki mühürledi Allâh, kalplerinin üzerini, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmaları sebebiyle (anlamak istemedikleri için, idrak kuvveleri kilitlidir).* Artık inanmazlar, birazı dışında!*
>2:75, 2:159, 5:13, 9:9, 9:10, 14:28, 41:40<
>18:49, 22:76, 41:20, 43:80, 50:16, 50:17, 50:18, 82:10, 82:11, 82:12<
>3:108, 6:104, 7:101, 40:35, 64:11<
>2:6, 2:118, 4:153, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 8:55, 10:96, 10:97, 12:103, 26:4, 26:201, 28:56, 30:58, 34:31, 39:49, 45:23, 74:52<
4:156 Ve örtüyor olmaları ‘İlâhî esasları’ ve ‘gayrimeşru evlât doğurdu’ sözleri Meryem üzerine, büyük karalamadır.
4:157 Ve ‘iftiradır’ sözleri: „ Muhakkak ki, bizler katlettik! “. Ki, Mesih, Meryem oğlu Îsâ, Allâh’ın elçisidir; ve katletmediler onu ve asmadılar onu! Lâkin ‘Îsâ aleyhisselâm’a’ benzetildi ‘asılan kişi’ onlara.* Ve muhakkak o kimseler ki, ihtilâf ettiler, onda ‘bu konuda’ elbette şüphedeler ondan. Yoktur onların, hakkında bir bilgileri ki, zanna uymaktan başka! Ve katiyen katletmediler onu!
>3:55, 3:145, 4:157, 6:2, 7:34, 11:104, 13:38, 15:4, 15:5, 17:13, 18:49, 19:30<
4:158 Yok Allâh, yükseltti onu Zât’ına. Ve Allâh, mutlak yüce, eşsiz, benzersiz olandır; âdil, hakkı yerine getiren, adaletle hükmedendir!
4:159 Ve illâki ‘diğer’ kitapların erbaplarından (Yahudiler ve Hristiyanlar) ‘hiçbiri’ kalmaksızın mutlaka inanacaklar ona ‘Îsâ aleyhisselâm’a’, ölmeden önce. Ve kıyâmet günü de aleyhlerine şahit olur ‘Îsâ aleyhisselâm’.*
>16:89<
4:160 Böylelikle ‘günaha sebebiyet verecek işleri yapmakla, benliklerine’ zulümlerinden, Yahudi kimselere haram ‘caiz olmaz’ kıldık üzerlerine, temizlerinden helâl ‘caiz’ kılınanı onlara* ve alıkoymalarından, onların ‘halkının’ birçoğunu Allâh’ın yolundan.*
>3:93, 4:160, 6:146<
>7:86, 8:36, 11:19, 14:3, 16:88<
4:161 Ve almaları kâr payı ve ondan men edilmiş oldukları ‘hâlde’ ve yerler insanların mallarını asılsız ‘sebeplerle’. Ve hazırladık onlardan ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlara ‘cehennemde’ elem azap!
4:162 ‘Yâ Muhammed!’, Lâkin onlardan ‘ilham verdiklerimizden’, ilimde derinliğe vukuflar* ve samimiyetle inananlardır ki, inanırlar sana indirilen şeye (Kur’ân-ı Kerîm) ve senden önceki indirilen şeye ‘diğer mukaddes kitaplara’. Ve uygulayanlardır ‘titizlikle, gereğince’ ibadeti ‘namazı’* ve verenlerdir zekâtı ve samimiyetle inananlardır Allâh’a ve âhir ‘son’ güne! İşte onlar ki, vereceğiz ‘âhirette’ onlara büyük mükâfat!
>3:7, 4:162, 16:27, 17:107<
>2:43, 2:238, 4:103, 11:114, 14:40, 17:78, 17:110, 19:31, 19:55, 20:130, 20:132, 21:73, 22:78, 25:64, 30:17, 30:18, 39:9, 50:39, 51:17, 51:18, 52:49, 73:2, 73:3, 73:4, 76:16<
4:163 ‘Yâ Muhammed!’, Muhakkak ki, vahyettik*, sana vahyettiğimiz gibi, Nûh’a ve onun ardındaki bildiricilere (peygamber)! Ve vahyettik, İbrâhîm’e ve İsmâîl’e ve İshâk’a ve Yâkub’a (İbrâhîm aleyhisselâm’ın torunu) ve ‘onun’ torunlarına ve Îsâ’ya ve Eyyûb’a ve Yûnus’a ve Hârûn’a ve Süleymân’a. Ve verdik Dâvûd’a, hükümler içeren, parça parça sayfalar.
>2:253, 4:164, 7:62, 7:117, 7:143, 19:9, 21:45, 42:51<
(42:51’den bilindiği gibi, Allâhû Teâlâ’nın, hiçbir insanla konuşması olmamıştır! Sözlerle Kendisi tarafından da olsa, yine vahiyledir veya melekler aracılığıyla.)
4:164 ‘Yâ Muhammed!’, Ve ‘vahyettiğimiz nice’ elçiler oldu, kıssa ettik ‘bahsettik’ onları sana, daha önce de! Ve ‘nice’ elçileri de, kıssa etmedik ‘bahsetmedik’ onları sana! Ve konuştu Allâh, Mûsâ’ya ‘vahiyle’ sözleri.*
>2:253, 4:164, 7:62, 7:117, 7:143, 19:9, 21:45, 42:51<
(42:51’den bilindiği gibi, Allâhû Teâlâ’nın, hiçbir insanla konuşması olmamıştır! Sözlerle Kendisi tarafından da olsa, yine vahiyledir veya melekler aracılığıyla.)
4:165 Elçiler, ‘hakikat bilgisi ve cennetle’ müjdeleyiciler ve uyarıcılardır.* Ki, olmaması için insanların, Allâh’a karşı ‘kullanabilecekleri’ kanıt elçilerden sonra. Ve Allâh, mutlak yüce, eşsiz, benzersiz olandır; âdil, hakkı yerine getiren, adaletle hükmedendir!
>3:184, 5:70, 6:42, 14:4, 14:44, 16:36, 16:44, 17:77, 28:47<
4:166 ‘Yâ Muhammed!’, Lâkin Allâh, şahitlik eder sana, indirdiği şeye (Kur’ân-ı Kerîm) ki sana onu, ilmiyle indirdi!* Ve melekler de şahitlik ederler. Ve kâfidir Allâh, her daim hazır, her şeyin iç yüzünün farkında, şahittir!
>2:2, 2:97, 7:52, 10:37, 10:38, 16:102, 17:9, 17:105, 17:106, 18:2, 25:32, 26:192, 26:193, 26:194, 26:195, 32:2<
4:167 Muhakkak o kimseler ki, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlardır; ve alıkoyarlar Allâh’ın yolundan.* ‘Onlar, iyice’ sapmış oldular, uzak ‘geri dönülmez’ bir şaşkınlıkla.
>7:86, 8:36, 11:19, 14:3, 16:88<
4:168 Muhakkak o kimseler ki, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlardır; ve ‘günaha sebebiyet verecek işleri yapmakla, benliklerine’ zulmederler. Allâh, ‘inkârları sebebiyle’ bağışlayacak değildir onları* ve ne de ‘razı olunan’ gidişata yönlendirir onları.*
>7:16, 7:17, 7:18, 14:22, 34:20, 34:21, 72:6<
>3:90, 3:105, 3:106, 4:137, 16:106<
4:169 Ki, cehenneme gidişat müstesna. Devamlı kalıcılardır orada ebedîyen. Ve işte bu, Allâh’a kolaydır!
4:170 Ey insanlar! Gelmiştir sizlere elçi ki, hak ile ‘gayeyle’ Rabbinizden! O hâlde samimiyetle inanın ‘bu, daha’ hayırlıdır sizlere! Ve eğer inkâr ederseniz, ne var ki ‘ziyanı kendinizedir’!* Muhakkak ki Allâh’ındır, ne varsa göklerde ve yerde! Ve Allâh, en iyi biliyor olandır; âdil, hakkı yerine getiren, adaletle hükmedendir!
>2:256, 4:170, 6:104, 7:146, 10:108, 11:120, 17:107, 18:29, 39:41, 90:10<
4:171 Ey ‘diğer’ kitabın erbapları ‘Hristiyanlar’! Aşırılık etmeyin dîninizde ‘dîni algılarınızda’! Ve söylemeyin Allâh üzerine, gerçeklerden başka ‘bir şey’. Ki, Mesih, Meryem oğlu Îsâ, sadece Allâh’ın elçisidir; ve kelimesidir ‘hükmüdür’* ki, bıraktığı ona, Meryem’e ve bir Ruhtur Kendisinden.* O hâlde samimiyetle inanın, Allâh’a ve elçilerine! Ve söylemeyin: „ Üçtür! “. (Teslis; uknum: Baba Allâh, oğul Allâh ve Kutsal Ruh Allâh), sonlandırın! ‘Bu daha’ hayırlıdır sizlere. Allâh ancak tek İlâhtır! Noksanlık, kusur, acizlikten ötedir O!* ‘Olamaz’ olması, Zât’ının evlâdı! Zât’ının dır, ne varsa göklerde ve ne varsa yerde! Ve kâfidir Allâh, her hususta tanık, idareyi üstlenen, itimat edilendir!
>2:37, 2:124, 4:171, 6:34, 18:27<
>4:172, 5:72, 6:101, 6:102, 19:30, 43:59, 66:12<
>2:116, 10:68, 18:4, 19:88, 19:89, 19:90, 19:91, 19:92<
4:172 Asla çekinmez Mesih ‘Îsâ aleyhisselâm’, Allâh’a kul olmaktan ve ne de ‘Allâhû Teâlâ’ya’ yakınlaştırılan melekler de.* Ve kim, çekinir de ibadet etmekten O’na ve büyüklenirse, nihayet toplatacaktır onları, Zât’ının ‘huzuruna’ topluca!*
>3:45, 4:72, 56:10, 56:11, 56:12, 56:13, 56:14, 56:88, 56:89, 83:21, 83:28<
>1:3, 7:8, 11:103, 11:104, 11:105, 14:48, 20:108, 24:25, 75:30<
4:173 Oysa ki, samimiyetle inanan kimselere ise ve gayretleri erdemlilere, artık ‘olanca’ vefa edilir onlara mükâfatları ve ‘Allâhû Teâlâ’, daha da artırır onlara lütfundan. Ve ‘ibadet etmekten’ çekinen kimselere ve büyüklenenlere ise, bu yüzden azap edilir onlara, ‘cehennemde’ elem azap ile. Ve bulamazlar kendilerine ki, Allâh’a ilişiksiz; bir dost ve ne de yardımcı!
4:174 Ey insanlar! Gelmiştir sizlere delil, Rabbinizden! Ve indirdik sizlere, apaçık aydınlık ‘İlâhî esasları’!
4:175 Oysa ki, samimiyetle inanan kimseler ise Allâh’a ve sımsıkı tutunanlara O’na ‘teslimiyete’, öyle ki, dâhil edecek ‘cennete’ onları, bahşetmesine, bağışlamasına, merhametle esirgemesine ve lütfa. Ve yönlendirir onları, Zât’ına ‘razı olduğu’ yol doğrultusuna.*
>2:256, 5:16, 7:178, 13:27, 16:9, 18:29, 39:41, 57:20, 64:11<
4:176 ‘Yâ Muhammed!’, Fetva ‘açıklama’ istiyorlar senden; de ki: „ Allâh, fetva veriyor sizlere ki: Babasız, çocuksuz, ölen erkek ise, onun evlâdı yoksa ve onun kız kardeşi varsa, o hâlde onundur yarısı bırakılan şeylerin ‘mirasın’! Ve o ‘erkek kardeşi, kız kardeş öldüğünde ise’ vâristir ona ki, eğer onun ‘kız kardeşin’ evlâdı yoksa! Fakat ‘ölenin’ eğer iki kız kardeşi varsa, o hâlde onlarındır, bıraktığının üçte ikisi! Ve eğer erkek ve kadın birçok kardeşlerse, o hâlde erkeğinki iki kadının payları kadardır! “. Beyan eder Allâh, sizlere ki, şaşırırsanız. Ve Allâh, her bir şeyi en iyi bilendir!